29 Nisan 2008 Salı

-CEZA-


Öncelikle albümündeki parçaların sözlerinden bahsetmek isterim sanırım hepsi bir cevap niteliği taşıyor mesela ‘Sen Oyna Dilber’ parçasında Yaşar’a bir laf var sanki?
Kime ne gerekiyorsa ona cevap verdim. Bizim ülkemizde bu müziğe çok fazla saldırı var biraz at gözlüğü ile takıldığı için insanlar ve önyargı olduğu için maalesef yıkamıyoruz bunu. Bizde tabii ki müziğimizle cevap vermek durumunda kalıyoruz. Yaşar bir programda “Bunalıma girersem rap müzik yaparım.” demişti. Yani bu herkesi aşağılayan bir şey bizde bunu hakaret olarak algıladık. Ama bende onun gibi playback gitar çalıp televizyona çıkmıyorum yani ve ona bir cevap verdik.
Bütün parçalar hakkında tek tek bilgi alsam?
Bu albümde çok sitem var aslında çünkü ben yıllardır içimdekileri pek fazla dışarı vurmadım hep bir mesaj verme durumu oldu parçaların içeriğinde ama son zamanlarda çok fazla üzerimize gelinmeye başladı, odak noktası olduk Türkiye’de. Benim albümüme fazla örnek çıkıp da piyasayı etkileyemedi maalesef. O yüzden birçok şeye cevap oldu bu albüm.‘Kemerini Bağla’ giriş parçası ve bütün albümde anlatılmak istenen şeylerden alıntılardan oluşuyor. Albümün çıkış parçası olan ‘Yerli Plaka’ yaşadığım ve şuanda bulunduğum durumu anlatıyor. ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’ parçasını Sezen Aksu’yla beraber söyledik. Bu şarkı da hayatımla ilgili. ‘Şaşkın Oğlan’ parçasını Ayben’le beraber söyledik. Bu şarkıda da hani belli özelliği olan acayip tipler vardır ya onları tasvir ettik ve öyle yazdık. Birine değil de birilerine daha çok. ‘Sen Oyna Dilber’ parçasını anlattım zaten. ‘Dark Places’ parçasını Tech N9ne ile beraber yaptığım bir parça onda da kendi yaşadığımız bölgeyle, kendi yaşadığımız toplumla ilgili sorunları, şikayetleri anlatıyoruz. ‘Orientjazz’da da Sammy Deluxe ve Afrob var aynı zamanda Türkiye’den Sahtıyan. Sammy Deluxe 2002 yılında Avrupa’nın en iyi rapçisi ödülünü almıştı Almanya’da. Almanya’daki rapin boyutlarını değiştiren bir eleman yani ordaki rap müziğin kalitesini yükselten ve herkes tarafından saygı gören bir insan. Hamburg’da bir konserimizde tanıştık, Afrob’la da aynı şekilde. Bu biraz daha eğlenceli bir parça oldu aslında. ‘Efkar Perdesi’ biraz daha gençlere yönelik bir parça oldu. Daha çok gaza getirmek için, kendi yaşadığımız şeylerden pay çıkararak daha dik, daha ayakta durmamızı anlatan bir parça. ‘Hadi Bize Bağlan’ da Eko Fresh, Killa Hakan ve Summer Cem var. Bu da eğlenceli bir parça yine kendi yaşadığımız ortamlardan bahsediyoruz bunda da. ‘Fark Var’ parçasında rock soundu var biraz daha fazla ki bu tarz çalışmalara devam edeceğim akustik olarak çalışmak çok hoşuma gidiyor. ‘Gece Gündüz Karışmaz’ parçasını buradaki genç arkadaşlarla beraber yaptık. ‘Önce Kendine Bak’ parçasında toplum içindeki bölünmeler ve Avrupa’nın yaptığı faşizm ve rasizm ile ilgili söylemler var. ‘Gene Elde Mendil’ parçasını konuştuk zaten. ‘Acı Biber’ parçasında iki rapçiye cevabım var onlar biliyorlar. ‘Hiza ve Nizam Yok’ parçasında yine müziğimizde ayrım yapan gençlerle ilgili. ‘Ne Benim’ parçasını dinlemek gerekiyor. Herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği bir parça. Bütün herkes için yaptım bunu hatta klip çekmek istiyorum. Üçüncü klip olabilir ikinciyi de Sezen Aksu ile beraber olan parçaya düşünüyorum.
Peki ‘Gelsin Hayat Bildiği Gibi’ parçasının söz yazımı nasıl oldu? Sezen Aksu’nun söylediği kısımları yine sen mi yazdın?
Ben ilk önce ona kendi yazdığım bölümleri verdim, müziği de vermiştik zaten sağ olsun o da beğendi ve kendi söyleyeceği kısımları kendisi yazdı.

‘Dark Places’ parçasında beraber çalıştığın Tech N9ne ile nasıl bağlantıya geçtin? Tech N9ne; Eminem ile Tupac Shakur ile parçalar yapmış biri bu süper bir şey olsa gerek?
Ben özellikle son birkaç senedir çok dinliyorum, etkilendim oldukça. Uzun süredir rap dileyemiyordum zaten ama çok etkiledi beni çok yaratıcı, rapin ötesinde şeyler yapmaya başladı. O yüzden bir bağlantıya geçelim dedim çok benziyoruz diye düşündüm hem anlatılan şeyler bakımından hem stil bakımından mail attım. Türkiye’de yaşadığımdan ve albüm yapacağımdan bahsettim. Albüm yollamamı istediler, yolladım ve beğenmiş ki normalde herkese parça yapmıyor. Çok seçici bir insan. Amerika’daki EMI ile konuştuk Tech N9ne nasıl yaptı diye şaşırdı onlarda.
Sahne almış olduğun Rock’n Coke festivalinde bir kesim rockçılar sen sahnedeyken sana hareket çekmişlerdi. Ama sen albümündeki ‘Fark Var’ parçasında rock soundunu kullandın ve Cenk Turanlı, Ersin Çağlayan ve Mehmet Yaranona gibi isimlerde çalıştın. Bu yine bir cevap niteliği mi taşıyordu? Ve bu tepkiler için ne düşünüyorsun?
Sonuçta insanların görgü meselesi dediğim gibi nasıl yetiştirildiysen insanları nasıl görüyorsan dışarıya da böyle yansıyor ki toplumumuzda her şekilde ayrıldığımız için yani Cimbom-Fener, alevi-sunni ya da Kürt-Türk olarak ayrıldığımız için müzikte de ayrılmaya başladık. En son yapılması gerek olay bence bu. Sonuçta müzikte bir ayrım yapılmamalı burada savaşmanın ya da insanları birbirinden ayırmanın, saygısızlık yapmanın hiçbir anlamı yok bence. Hepimizin bu alternatif kültürleri seçmemizin nedeni aynı. Aynı havayı soluyoruz aynı sistemlerde eziliyoruz ama müziğe gelinince birbirlerini ayırıyorlar. Sokakta “sen bol pantolon giyiyorsun.”, “senin saçın uzun.” Diye kavga ediyorlar. Ben genç yaşta rock müzikte seçebilirdim, bu bir şans meselesi. Politikacıların yapamadığı şeyi biz müzikte yapmaya çalışırken gençler çok daha fazla bölünmeye başladılar. Tamam dinlemeyebilirsiniz sevmeyebilirsiniz hatta nefret edersiniz ama verilen tepki bence çok yanlıştı. Özellikle o kitle G8 zirvesi yapılırken dünyanın her yerinde rockcılar sokaklara dökülüp anarşi yarattılar Türkiye’dekiler ancak barlar sokağında içip takıldılar. Hepsi için demiyorum bunu kesinlikle. Gençler Türkiye’de neye karşı olduklarını bile bilmiyorlar, ne hissettiklerini bile bilmiyorlar. Yüzyıllardır Anadolu toplumunda olan önyargı devam ediyor ki rockın ilk baştaki amaçlarından biri özgürlük ve barıştı yani. Ama bizim toplumuzda her yerde olduğu gibi festivallerde de bu örnekleri görüyoruz maalesef ama ben işimi yapmaya devam edeceğim insanlar saygı gösterir ya da göstermez. Hayatta yapabildiğim en iyi iş bu ama bazen tepkiler çok saçma gelebiliyor ve ben de çok ağır tepkiler verebiliyorum sokakta olsun ya da başka bir yerde. İşte o yüzden insanlar çatışmasınlar tamam beğenmiyorsan kafanı önüne eğer geçer gidersin. Hayatımda hiçbir sanatçıya durup dururken sataşıp laf atmadım, saygısızlık göstermedim ve insanlardan da bunu bekliyorum açıkçası.
Katılmış olduğun hiphop festivali Splash nasıl geçti?
Çok iyi geçti. Mtv’den Hiphop D’ye kadar olan hiphop magaziniyle ilgili bütün basın kuruluşlarıyla bağlantıya geçtik. Onlar bizi tanımış oldular, röportajlar yaptılar. Dünyaca tanınan rapçilerle tanışma fırsatımız oldu backstagede. Uluslar arası anlamda birçok bağlantılar kurmuş olduk bu benim için çok önemli. Bide konsere çıkıp dilinizi hiç duymamış insanlara şarkı söylemek ve onun karşılığında saygı görmek, alkışlanmak ve “bir daha” diye bağırttırmak insanları çok büyük bir zevk.
Bide daha underground olduğun dönemlerde seni sevenler artık sevmiyor en azından birkaç arkadaşımda böyle bir örneğe rastladım bu konuda ne düşünüyorsun? Popülerlik kötü mü sence?
İnsanlar bazen sevdiği sanatçıyı,sevdiği kişiyi paylaşamaz bende yıllar önce sevdiğim, saygı duyduğum sanatçıyı reklamda ya da farklı bir sanatçıyla gördüğüm zaman üzülüyordum. Ama aynı olay sizinde başınıza gelince anlıyorsunuz. Benim istediğim çok fazla insana ulaşabilmek, müziğimi dinletebilmek bu olunca da popülerlik kaçınılmaz. Benim hayatımda enerjimi dışarı vurabileceğim tek şey müziğim yani karşılığını alamasam zaten çok fazla bir şey yapmama gerek kalmıyor. Ben Üsküdar’da doğdum, büyüdüm birçok arkadaşım farklı yollara saptı ama müziğim sayesinde ben o yüksek enerjiyi dışa vurabildim. bu kötü bir şey değil ama insanların bunu anlayabilmesi için biraz düşünmeye ve zamana ihtiyaçları var. Ben Blue Jean vasıtasıyla bütün gençlere bölünmesinler demek istiyorum. Birbirlerinin müziklerini dinlemiyorlarsa bile saygı göstersinler. Sokakta birbirlerine laf atıp “Küpe takıyorsun.” “T-shirtün şöyle” diye birbirlerine girmesinler kesinlikle. En önemlisi bu. Dediğim gibi kültürlerin hepsine saygım var özellikle rock kültürüne Türkiye’de çok köklü bir geçmişi var ve ne kadar zorluklar çekildiğini de biliyoruz. Moğollar’dan, Barış Manço’dan, Erkin Koray’dan beri geçirilen büyük bir dönem var. Bizde daha yeni yeni girmeye çalışıyoruz bu işin içine. Bizimde bunu seçme nedenimiz aynı rock seçen gençlikle. Geniş düşünsün insanlar.


İpek Atcan

Blue Jean - Ekim 2006

-Hellogoodbye-


İlk duyduğumda ismi için “hayırdır geliyor mu, gidiyor mu hehe” şeklinde espri yapmış, bu espriyi yapmış oluşuma inanamamış ve kendimden mümkün olduğunca en uzağa kaçmak istemiştim. O an kimse duymamıştı bu şahane(!) esprimi, en azından o açıdan içim rahattı. Geriye sadece kendi kendimle barışmam kalmıştı onu da hallettim, kendimi böyle kabullendim ve sizlerle de paylaşayım dedim:) Ardından dalga geçtiğim isimlerini The Beatles’ın “Hello, Goodbye” şarkılarından aldıklarını öğrendiğimde ise “helal” dedim kendilerine ve buradan tebrik edip bir de alkışladım.
Kaliforiya’daki Huntington Lisesi’nden arkadaş olan bu birbirinden komik dört tip, bir o kadar da eğlenceli olan müziklerini 2001 yılında icra etmeye başlamışlar. İlk başlarda vokalist Forrest Kline ve klavyeci Jesse Kurvink evdeki bilgisayarlarında pop parçalar kaydederek kendilerini ve arkadaş çevrelerini eğlendiriyorlarmış. Ardından basçı Marcus Cole ve davulcu Aaron Flora’nın da katılımıyla “ee hadi bari ortaya bir şeyler koyalım”a dönmüş olay. ‘Parachute” adını taşıyan EP’lerini çıkarmaya karar verdiklerinde Kline ellerindeki tek kopyayı yanlışlıkla yakmış bu nedenle ilk EP’lerine “goodbye!” demek durumunda kalmışlar. 2002 yılına gelindiğinde ise hala bir albüme sahip olmamalarına rağmen bölgelerinde bol bol konser vermeye başlamışlar ve 2004 yılı itibariyle de Kaliforniya’da indie müzikte bir dev sayılabilecek Drive-Thru Records ile anlaşma imzalayarak daha da profesyonel anlamda müzikle içli dışlı olmaya başlamışlar. Ama hiçbir şekilde hiçbir şeylerine karıştırtmamışlar. Kayıtlarından artwork’lerine, posterlerinden merchandise’larına kadar her şeylerini kendileri yapmaya devam etmişler. Davulcuları Flora yerine Chris Profeta’yı alarak ik EP’leri ‘Hellogoodbye’ı çıkmış ve ilk klip parçaları “Call n’ Return”u de yayınlayarak huzura ermişler...
Aslında düşününce uzun süredir beraberliği olan bir grup değil ancak geçen senin sonunda çıkarmış oldukları “Zombies! Aliens! Vampires! Dinosaurs!” adını taşıyan ilk albümleri ile indie piyasasına bomba gibi düştüler. Sözlerin hepsi Kline’a ait olan bu albümde iki parçada da klavyeci Kurvink sözlere eşlik ediyor. “All Of Your Love”, “All Time Lows”, “Here (In Your Arms)” ve “I Saw It On Your albümdeki Keyboard” gibi parçalarına özellikle dikkatinizi çekmek isterim. Dinlemeye ilk başladığımda “bu da nesi?” diyip, ilerleyen dakikalarda oturduğum yerde sallanmaya ve hatta kalkıp dans etme isteğine kadar beni götüren bir albüm kendisi. Eğer Panic At The Disco! Ve Fall Out Boy gibi grupları seviyorsanız tabii bir de üstüne eğlenmeyi seviyorsanız dinlemeden geçmemeniz gereken bir grup.


İpek ATCAN

Blue Jean - Eylül 2007

-NATALIE IMBRUGLIA-


Birçoğumuz Natalie Imbruglia’yı 1997 Yılı’nda çıkarmış olduğu ‘Left Of The Middle’ albümünden yayınlamış olduğu “Torn” parçası ile tanıyoruz. Klip o kadar sık dönerdi ki tv’de her çıktığında televizyonu son ses açar gözümü kırpmadan izlerdim. Ki hala o şarkı aynı etkiyi yaratmakta. Çevreme bakıyorum da onlar da benden pek farklı sayılmazlar.
İtalyan bir baba ve Avusturyalı bir annenin dört çocuğundan biri olan Natalie ileride başarılı bir şarkıcı olacağını zaten küçük yaşlarda belli etmiş. Daha 14 yaşındayken alışveriş merkezlerinde, okullarda kendi kendine konser verip izleyenlerin tüm ilgisini çekmiş. Aynı zamanda dans ile de ilgilenen Natalie 16 aşında liseyi bırakıp oyunculuğa adım atmaya karar vermiş ve şansına bir dizide de rol kapmış. Neighbours adını taşıyan bu dizi herhalde çok ballı bir dizi olacak ki Natalie Imbruglia bir yana birçok ünlüde ordan çıkmış ki bunların arasında Kylie Minogue, Danni Minogue, Holly Valance ve Delta Goodrem gibi isimler de bulunmakta. Sanırım bu tip atılımlarda oldukça hırslı olmak gerekiyor ki şöyle bir baktığımızda Natalie Imbruglia’da bu konuda örnek teşkil edecek isimlerden biri. Çünkü o kadar küçük yaşlarda bu işlerle uğraşmaya başlıyor ve ardından diziden ayrılıp Londra’ya daha iyi işler yapmak ve müzikle uğraşmak adına taşınıyor. Eh buda kolay olmasa bir karar olmasa gerek.
İlk albümü ‘Left Of The Middle’ ile 1998 Yılı MTV Müzik Ödülleri’nde “en iyi yeni sanatçı” ödülünü alan Natalie, yine aynı albüm ile 1999 Yılı’ndaki Grammy Ödülleri’nde üç ana dalda aday gösteriliyor ve albümü 9 milyondan fazla satıyor. Başta bahsetmiş olduğum “Torn” parçası da listelerde zirveye oynuyor ve 90’lı yılların en unutulmaz parçalarının arasına giriyor. Müzik hayatına bu kadar hızlı ve başarılı bir giriş yapmasına rağmen 3 yılda hazırlayarak 2001 Yılı’nda çıkardığı ikinci albüm ‘White Lilies Island’ da başarı bir yana başarısızlık elde etti. Ne çıkardığı single’lar ne de albümün tamamı... Hiçbir şekilde başarı elde edemedi. Her sanatçı gibi o da uçarak gerçekleşen bir yükselişin ardından kanatların kırılması sonucu oluşan bir düşüş yaşadı. 2003 Yılı’nda bitirdiği ama plak şirketinin “bu çok rock bir albüm olmuş ayrıca radyolara da uygun değil” demesi üzerine 2005 Yılı’nda çıkardığı üçüncü albüm ‘Counting Down The Days’ de ilk albümün başarısını yakalayamadı ancak yine de tekrardan yavaş yavaş kanatlandığının göstergesi oldu. O senenin en çok satan 100 albümü arasına girdi ve tekrardan Londra’da sold-out olan konserler verdi. Aynı yıl gaza gelmiş olacak ki “evet bir kere yaptım yine yaparım” diyerekten dördüncü albümün çalışmalarına başladı.
Ancak bu seneye geldiğimizde bir fikir değişikliği ile sanat hayatının 10. Yılı’nı kutlamak adına “Son 1 senedir yani albümüm için sözler yazıyor, şarkılar hazırlıyor ve kaydediyorum. Geçen 10 yılıma bakında kutlamak adına bir single koleksiyonu çıkarıp bunu kutlamak istedim.” diyerek bir best of çıkarmaya karar verdi. ‘Glorious: The Singles: 1997-2007’ adını verdiği albümde eski parçaların yanı sıra “Glorious”, “Be With You”, “Amelia”, “Against The Wall” ve “Stuck On The Moon” adını taşıyan beş adet de yeni parça bulunmakta.
Ne olursa olsun; başarılar, başarısızlıklar... Natalie tartışmasız son on yılın en başarılı kadın sanatçılarından biri. Bizler bu best of albüm ve beraberindeki beş yeni parça ile oyalanaduralım, henüz adını koymadığı ve çalışmalarına son sürat devam edip 2008’in başında çıkarmayı planladığı albüm Natalie Imbruglia severler için yolda.


İpek Atcan

Blue Jean - Ekim 2007

-ÇİLEKEŞ-

TEKRAR ZIPLAMAYA HAZIR OLUN
İlk albümlerini çıkaralı 2,5 sene oldu ve herkes yeni albüm çalışmasını bekliyor ve sonunda mutlu haberi hep beraber aldık: Çilekeş yeni albüm çalışmaları içerisinde... Bu albüm öncesi bir röportaj yapalım dedik ve Maslak’taki fotoğraf stüdyosunda bir araya geldik. Görkem Karabudak işlerinden dolayı katılamadı ancak Ali Güçlü Şimşek, Cumhur Avcil ve Gökhan Şahinkaya ile beraber keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
İlk olarak ardı ardına birkaç klip çektiniz? Herkes tarafından garip karşılandı? Neden bu kadar çok klip çektiniz?
Cumhur: Aslında işler başta planladığımız gibi işlemediğinden dolayı ardı ardına geldi klipler. “Siyah”ı Nisan-Mayıs gibi çekmiştik. Ancak yayınlanması yaşadığımız bir takım aksiliklerden dolayı sonbahara kaldı. “Kürar”ın klibi de aynı şekilde oldu. Şubat ayında BGM’de verdiğimiz konserin görüntülerinden yapmıştık. Ve sonuç olarak ikisinin de benzer zamanlarda çıkma durumu oldu bizde bekletmeyelim dedik. Asıl düşüncemiz “Kürar”ı daha önce yayına sokmaktı ama bu aksiliklerden dolayı sırada da yer değişikliği olmuş oldu.
“Siyah” klibinin çekimlerinde hayranlarınızı kullandınız, nasıl oluştu bu fikir?
C: Klibin sonunda bir performans bölümü olacaktı, millet toplanıp konsere geliyor filan. Performanstan ziyade daha iç içe bir ortam olması için bir takım seyircilerin olması gerekiyordu bunun için de en iyi tercihin bizim fan sitemizden gelecek insanların yer alması olduğunu düşündük. Daha şık bir hareket gibi geldi bize. Klipte aynı zamanda “Hakimiyet” adlı kısa filmden görüntüler de kullandık.
Peki, yeni albüm çalışmaları nasıl gidiyor? Hangi aşamadasınız?
Ali: Valla güzel gidiyor. Aslında yeni albüm çalışması dediğimiz zaten düzenli olarak stüdyoya girdiğimizde ortaya çıkan şeyler. Ama artık Mart-Nisan gibi çıkarmaya karar verdiğimiz için şuan ciddi bir albüm çalışması içerisindeyiz. Parçaların büyük bir çoğunluğu hazır. Şuan yeni bir şeyler üretmektense elimizdekileri gözden geçirip son şekillerini veriyoruz. Güzel olacak ve doğal olarak ilkinden farklı olacak. Sonuçta araya zaman giriyor, yaşananlar değişiyor. Bizim için daha derin, daha özenli bir albüm olacak ve bizi daha iyi anlatacağını düşünüyorum.
C: Evet artık işler biraz daha yoluna girdi ve albüm kaydına çok geciktirmeden Ocak ayında girmeyi planlıyoruz. İkinci albüm için dinleyiciler de heyecanlı.
A: Bizim için önemli Ocak’ta giriyoruz diye olan kararı verebilmiş olmak. Bütün detaylar şu sıralar belli oluyor.
Yeni albümde sürprizler ve düetler olacak mı?
A: Açıkçası kafamızda ufak tefek düşünceler, konuşmuş olduğumuz şeyler var. Henüz hayata geçirmiş değiliz çünkü şuan daha çok kendimizle uğraşma dönemindeyiz. Düet anlamında bir şeyler olacak gibi. Bunu dışında parçaların birçoğu öteki albümdekilere benzemiyor. Daha sert parçalar da var. Kısacası doğal olarak değişimler var diyebiliriz. Kimisine eksik, kimisine fazla gelebilir bilemiyorum. Ama bizim için çok sürpriz bir şey yok...
C: Bazıları için illaki sürpriz olacaktır...
A: O zaman sürpriz var diyebiliriz:)
Albüm hazırlığı dönemi içerisinde en çok neleri dinlediniz? Ya da sizi etkileyen müzikler, gruplar oldu mu?
A: Tabii ki etkileyen şey oluyor. Dinliyoruz araştırıyoruz. Dünyada çok şey değişiyor, çok fazla şey çıkıyor ve Türkiye’de bir şeyleri yakalamak zor çünkü albüm çıkarayım dedikten en az 2 sene sonra albüm çıkarabiliyorsun ve elindeki beste en az bir senelik oluyor. Zaten gerideyiz... Benim şöyle bir hayalim var ikinci albümü atlayıp üçüncüyü çıkarmak gibi:) Bir kısım yaptığımız parçayı koymayalım gibi bir fikir vardı hatta belkide hepsini. Çünkü içinden geldiği dönemde yapılamıyor ve senin için yeni olmuyor yapıla şey. Sorudan biraz koptum sanki ama bunu söylemek istemiştim:) Konuya dönecek olursak mesela DandadaDan’ın sahne enerjisinden çok etkileniyoruz.
C: Evet kesinlikle. Etkilendiğimiz her şeyde doğru kelime “enerji” aslında. Kendimize kattığımız şey sevdiğimiz şeylerden aldığımız enerji oluyor çoğunlukla.
Parça oluşumları nasıl gerçekleştiriliyor genelde?
A: Yola bir yerden çıkıyoruz ve genel şeklini hep beraber veriyoruz. Bu arada bu albümle beraber insanlar arasında “aa ne yapmış bunlar değişmişler, yolu bırakmışlar” diyenler çıkabilir. Çok çalmak çok önemli gerçekten... Sözler ise genelde Görkem’den ve benden çıkıyor.
C: İlla ki birimizden bir şey geliyor tabii ki ama genel şeklini stüdyoda alıyor parçalar. Ve neler hissettiğimize bağlı olarak gelişiyorlar.
Yeni albümle ilgili son olarak neler söylemek istersiniz?
A: Yeni albümde öyle parçalar varki kendimizi o kadar iyi ifade etmedik gibi rişeyler var. Hiçbir zaman şuan olduğu kadar büyük olmuyorsun. Ama şuana kadarki en oldun işimiz bu. Çünkü ilk albüm daha çok hayatımızın lise, üniversite daha teenage dönemimizdi. Bu sefer daha fazla bu işle ilgileniyor ve daha fazla işin içindeyiz. Albüm yapmak için albüm yapmadığımızı insanlar anlarlar diye düşünüyorum.
Gökhan: Benim ilk albümüm oalcak zaten o yüzden benim için çok önemli. Her şey sindirilerek yapıldı o yüzden çok iyi.
A: Zaten Gökhan’la eskiden beri tanışıyoruz ve bu albümün endi içinde çok iyi olacak olmasının sebeplerinden biride Gökhan kesinlikle. Bize çok şey kattı.
C: Gökhan’ın ciddi bir payı var.

İpek Atcan
Blue Jean - Ocak 2008

-FOMA-




FOMA “YOL”DA
Mavisakal’ı bilmeyeniniz yoktur. Ancak FOMA’yı bilmeyeniniz çoktur. Eminim nedir bu iki cümle arasındaki bağlantı ve bu kız ne saçmalıyor diye düşünüyorsunuzdur ama yazının devamını okuduğunuzda “Aa saçmalamıyormuş demek ki öyleymiş” diyeceksiniz. Demedi demeyin:)
NE YAPSAK, NE YAPSAK?
2007’nin yaz ayları Mavisakal üyeleri Murat Tümer (davul) ve Batur Yurtsever (bas) ile aynı zamanda grupla sahne de alan prodüktörleri Tanju Eren, Mavisakal’ın dışında daha yeni bir sound’a sahip yeni bir grup kurmaya ve daha sert bir müzik yapmaya karar verdiler. Bu yeni sound’a sahip müziklerini hiçbir zaman Mavisakal adı altında yapmayı düşünmemişler nedeni ise grubun zaten yıllardır oturmuş belli bir tarzı, belli bir kitlesi oluşuymuş.. Yeni bir grup kurma nedenlerini “Dizginleyemediğimiz yeni bir şey üretme dürtüsü, üçümüz birlikte çok zaman geçiriyoruz ve sürekli yeni bir şeyler çıkıyor. Bunları kaydedip paylaşmak istedik” şeklinde açıklayan üç kafadar yıllar sonra gerçekleşen bu yeni heyecan için “Yeni bir ekiple yeni birşeyler yapmak şahane bir duygu. Birlikte çok eğleniyor, denemeler yaparak yeni şeyler keşfediyor ve çok çalışıyoruz. Müziğe ne kadar zaman verirseniz o da sizi o kadar ödüllendirir. Bu yeni yolculuk bizim için çok keyifli bir yolculuk oluyor” diyorlar. Buradan “Mavisakal bitti mi?” diye soranlara hemen cevap vereyim, hayır bitmedi. Yakın gelecekte yeni bir albüm çalışması gözükmüyor ancak konserlere devam etmeyi düşündüklerini belirtiyorlar.
VE TOHUMLAR EKİLİR
Dönelim FOMA’ya. Aylardan Temmuz Tanju Eren, Batur Yurtsever ve Murat Tümer bu proje için yeni bir vokal arayışına girdiler. Ancak kafalarında belli bir isim bulunmayan grup üyeleri günümüzün bir numaralı yardımcısı olan internet aracılığı ile bir duyuru yapıp vokal seçmeleri düzenlediler. Şahsen ben oradaydım ve elemeler sonucunda seçmelere çağrılan 10 kişiyi de tek tek görme ve dinleme şansım oldu. Belirtmekte fayda var duyuruda hiçbir şekilde kimlerin stüdyoda olacağı yazmıyordu. Yani gelenler neyle ve kimle karşılaşacaklarını bilmeden stüdyoya geliyorlardı. Gelince şok geçirenlerden imza isteyenine, İzmit’ten gelip “her hafta sonu provaya gelirim” diyeninden, “tamam sizlerle bir kere söyledim artık ölsem de gam yemem” diyenine kadar çeşit çeşit birçok insan geldi. Bu şekilde güzel anıların yaşandığı ve oldukça uzun süren seçmelerin sonlarına doğru grubun yüzündeki ümitsizlik ifadesi fark edilmeyecek gibi değildi. Ümitsizlik diyorum çünkü çok iyi seslerin gelmiş olmasına rağmen asıl istenene henüz ulaşılamamıştı. O sırada içeriye Evren Uysal girdi. Gayet cool bir şekilde “ne çalalım?” dedi ardından grup çaldı, Evren söyledi ve gruptaki herkesin gözleri parlamaya başladı. Evet, işte aradıkları buydu!
VE ARDINDAN...

Grup içinde tarzından ötürü zamanla “Seattle” olarak da çağırılmaya başlanan vokalist Evren Uysal’ın da dahil oluşu ile bassta Batur Yurtsever, gitarda Tanju Eren ve davulda Murat Tümer’den oluşan FOMA, Ağustos ayında stüdyo çalışmalarına başladı. Stüdyo Flat’te gerçekleşen provaların birkaçında olma şansını yakaladığım için söylemek isterim ki çalışmalar oldukça neşeli ve de keyifliydi. Sanırım çok hızlı ve hep beraber üretiyor olmalarıydı bu keyfi ve neşeyi sağlayan. Haftalarca süren “ne yapsak” başlıklı fikir paylaşımları ve ardından “budur” sözcükleri ile noktalanan ve üç ay kadar süren stüdyo çalışmaları sonucu “Ağlamak Yeniden Başlamak Demektir”, “İnsafsız” ve “Her Şey Ortada” adında üç adet parça oluşturan grup “eh vakti geldi artık, kaydedelim” diyerekten kayıt sürecinin startını verdiler. Daha erken kaydedilmesi planlanan şarkılar birkaç haftalık rötarla, Kasım’ın ilk haftası Deneyevi Stüdyoları’nda kaydedilmeye başladı. Kayıtlar esnasında grup albüm öncesi bir maxi-single çıkarma kararı aldı ve mix’ler için hemen yurtdışı ile bağlantıya geçti. Mavisakal albümleri için de çalıştıkları Finnvox (Helsinki) Stüdyoları ile görüşen FOMA Kasım sonunda parçaları gönderdi. Mix’ler bittikten sonra 3 parça artı bir de bonus mix’ten oluşacak olan maxi-single’ı en geç Ocak ayı sonunda piyasaya çıkarmayı düşünüyorlar. Albüm ise yaz başında raflardaki yerini alacak. Parçaları dinlemiş biri olarak heyecanla beklediğimi söylemek isterim, geliyorlar. Bu arada Ocak ayı itibariyle yeni parçaları Facebook’tan ve Myspace’ten dinleyebilirsiniz. Facebook’tan “FOMA” diye aratmanız ve “Pages” kısmına bakmanız yeterli.
Ve son olarak FOMA ne mi demek? Bunun cevabını öğrenmek için Kurt Vonnegut’un “Cat’s Cradle” (Kedi Beşiği) adlı kitabını okumanız ya da daha kolayını istiyorum derseniz de ekşisözlük’e bakmanız gerekiyor:)

*Kayıtlar 5 günde tamamlandı.
*Bütün söz, müzik ve düzenlemeler FOMA’ya ait.
*Grup, ilk single’larını kendi label’larından çıkaracak.
*Mavisakal’ın “Kan Kokusu” albümünü de kaydettiği Finlandiya’nın dünyaca ünlü Finnvox Stüdyoları’nda Amorphis, Apocalyptica, Sentenced, Moonspell ve Nightwish gibi isimler de çalışıyor. Aynı zamanda grubun sound dizaynı da Finnvox’taki yine dünyaca ünlü ses mühendisleri tarafından yapıldı.
İpek Atcan
Blue Jean - Ocak 2008