15 Şubat 2008 Cuma

- MAKİNE -



İnternet’in grubunuza bir katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
Şimdiye kadar İzmir, Eskişehir, İstanbul, Balıkesir ve Aydında konserlerimiz oldu, fakat internet sayesinde bu şehirler dışındaki insanlara da ulaşabiliyoruz. Konserlerimize gelemeyen insanlar internetten videolarımızı seyredip hakkımızda bir fikir edinebiliyor, bestelerimizi indirebiliyorlar. Bizde hakkımızdaki eleştirileri internetten takip edebiliyoruz. Türkiye dışında da Almanya, Amerika, ispanya, İngiltere, Finlandiya, İtalya gibi ülkelerden bestelerimizi dinleyen insanlardan güzel eleştiriler aldık.
Yaklaşık üç yıldır varolan yeni sayılabilecek bir grupsunuz, idealleriniz neler?
Her konuda içimize sinecek işler yapmak ve bu işleri Türkiye ile sınırlı bırakmamak.Kendi kulvarımızda her zaman hatırlanacak bir imzaya sahip olmak.
Örnek aldığınız, çok beğendiğiniz yerli/yabancı gruplar var mı?
Yurtiçinde takip ettiğimiz isimler bulunmakta, yurtdışında da yaptıkları işleri beğendiğimiz gruplar var. İlk aklımıza gelenler; Rammstein, APC, Tool, Depeche Mode, Nine Inch Nails, Lunatic Calm, Prodigy, Aphex Twin, OSI, In Flames.
En çok dinlediğiniz sanatçılar/gruplar?
Son dönem en fazla Alman endüstriyel ve İngiliz elektronik gruplarını takip etmekteyiz..
Konserlerinizde kendi parçalarınızın yanı sıra cover olarak neler çalıyorsunuz?
Rammstein, Nine Inch Nails, Rob Zombie, Deftones, APC, Tool, Chemical Brothers, Faithless, Marilyn Manson, Prodigy, Massive Attack, Depeche Mode, Portishead, In Flames, Korn, Drowning Pool gibi sevdiğimiz grupların şarkılarını çalıyoruz.
Yakın tarihte konserleriniz var mı?
Her Çarşamba ve Cuma İzmir Dungeon Bar’da sahne almaktayız..
Yeni grup kuran ya da kurmayı düşünenlere tavsiyeleriniz var mı?
Her anlamda anlaşabildikleri insanlarla çalışmaları grup olma anlamında ilk büyük adım. Ayrıca enstrüman hakimiyeti ve özenli çalışma da önem taşımakta. Ve tabi ki özgün olmak, kendini yansıtmak.
Neden “Makine”?
Endüstriyel akıma ait bir grup olarak grubun duruş ve müziğini özetleyen bir kelime olduğu için.
11. Roxy Müzik günlerinde üçüncü oldunuz. Peki daha farklı bir sonuç bekliyor muydunuz?
Amacımız Roxy’yi takip eden kitleye kendimizi dinletmekti. Bu sonuca da ulaştık.
Yakın tarihte albüm düşünüyor musunuz, bu konuda çalışmalarınız var mı?
Asıl hedefimiz albüm sahibi olan bir grup olmak değil, yaptığımız iyi ve içimize sinen işlerle tanınan bir grup olmak. Eğer her konuda bize uygun bir prodüksiyon aşamasına girersek albümün de çıkması kaçınılmaz ve şuan çalışmalarımız o yönde.

İpek Atcan

Ocak 2007 - Blue Jean

7 Şubat 2008 Perşembe

- GRİPİN -


İlk albümünüzde istediğiniz başarıya ulaşabildiniz mi?
İlker: İstediğimiz başarı derken, öyle çok büyük bir hedefimiz, çok satmak gibi bir derdimiz yoktu zaten Sadece mümkün olduğunca çok konser verelim istiyorduk. Zaten ilk albümümüz “Hikayeler Anlatıldı” sonrasında da bayağı konser verdik. Bir nevi istediğimiz başarıya ulaştık diyebiliriz. Ama bu albümümüzde daha da çok konser vermek istiyoruz tabii ki.
Birol: Öyle albüm yapalım diye başlamadığımız için çok büyük kaygımız yoktu zaten ama yinede hedeflediğimiz satış rakamına ulaştık, gayette mutlu olduk, konserler verdik, ulaşmak istediğimiz insanlara ulaştık.
Peki iki albüm arası neden bu kadar uzadı? 2006 içerisinde albüm çıktı çıkacak diye bekliyorduk?
B: Evet neredeyse 2005 Ekim ayından beri çalışıyoruz.
Murat: Ya şimdi birçok aksilik oldu. Prodüktörümüz Haluk Kurosman bacağını incitti. Sonra Mayıs-Haziran ayları konser dönemi oldu, bol bol konser verdik. Birde ilk albümümüzün kayıtları yirmi günde filan bitti. İkinci albüme başlamadan önceki isteğimiz acele etmemekti.
Bu albümde biraz tarzınız değişti, parçalarınız daha bir elektronik?
İ:
Aslında biz elektroniği sadece süsleme amaçlı olarak kullandık, altyapıyı güçlendirici biraz daha dinamizm katıcı olsun diye. Yani parçalar biraz daha hareketlensin diye. İlk albümden sonra yapmış olduğumuz röportajlarda da söylüyorduk zaten elektronik temalar kullanmayı düşündüğümüzü. İnsanlar tabii “Elektronik mi, nasıl yani” diye tepkiler veriyorlardı.
B: Evet müzik bayağı değişti yani akor yapıları filan ya da melodiler belki değişmedi ama yine de oldukça değişti... “Hikayeler Anlatıldı” da ne yapmak istiyorsak onu yaptık daha sonra akustik bir şeyler yapmak istedik onu da yaptık. Bugün de bunu hissediyoruz ve şanslıyız ki hissettiğimizi yansıtmamıza izin veren prodüktörümüz ve şirketlerimiz var. Onlar bir aile ise, rahat bir aileye sahibiz:)
Arda: Ama tabii ikisinin yeri çok farklı yani Gripin’i gerçekten çok sevenler bu albümden şarkılar dinleyince ilk albümü ayrı tutabiliyorlar, “Çok güzel ama önceki mi yeni albüm mü?” gibi laflar edebiliyorlar ama bunu da beğeniyorlar tabii :)
Bu albüm içinde bir akustik versiyon düşünüyor musunuz?
Birol: bunun için akustik mi yaparız yoksa daha da elektronik bir ikinci baskı mı yaparız, yapmaz mıyız bilmiyorum.
İlk klip parçanız ‘Böyle Kehpedir Dünya’ olacak. Bunun seçimini nasıl yaptınız? Mesela ben ilk albümünüzdeki klipleri pek beğenmiyordum ve sanırım genel yargı da öyle peki ya şimdi nasıl olacak?
İ:
Biz de beğenmiyorduk :)
B: İlk klibimiz çok talihsizdi. Anlaştık, sonra anlaşma bozuldu filan. İkincisi bütçesine göre yine daha görünür olduğumuz bir klipti. Üçüncüsü ise bence görsel olarak çok güzeldi yalnız şarkı ile bütünlüğü yoktu. Ama o hayatımız boyunca çekip çekebileceğimiz tek 35mm’lik klipti bir daha da öyle bir şey çekemeyiz herhalde. Birde klip olayı çok acayip bir şey yani bir Lord Of The Rings’e film çekmek gibi. İnsanlar kitabı okuyup kafalarında bir şey yaratıyorlar daha sonra çekilen film farklı çıkıyor.
M: Aslında albüm çıkışının bu kadar sarkmasının sebebi de bu. Fotoğraflar olsun, albüm artwork’ü olsun, klip olsun... Hepsinde daha titiz çalışmaya çalıştık. Gerçekten içimize sinen bir şey olsun istedik.
B: Zaten ne zaman çekersek o zaman çıkalım istiyoruz. Bekleme sebeplerimizden biride bu. İkinci klibimiz ise Emre Aydın’la olan düetimiz olabilir. Aslında diğer düetlere de çekebiliriz. Düetlerin yanında ‘Sana Ne Bundan’a da çekebiliriz. Yani bunların içinden iki veya üç tanesine çekmeyi düşünüyoruz:) Zor bir şey memleketimizde. Klip çekmek değil de yayınlatmak:)
Bu albümden beklentileriniz neler?
A: Sonuçta temelimiz var, yeni bir başlangıç yapmıyoruz, bizi dinleyen bir kitle var. Yani belli bir dereceden başlayacağız sonuçta. Bu albümde de ekibin olgunlaştığını düşünürsek, daha iyi olacağını tahmin ediyoruz.
İ: Daha fazla kitleye ulaşmak, daha fazla insana Gripin’i sevdirmek..
B: Yani istiyoruz ki insan bunu dinlesin, hissetsin ve paylaşalım. Ne bileyim kafasında bir soru işareti oluşsun, kendi hayatında bir aşk acısı, bir dostluk veya başka bir şey varsa onunla bütünleştirsin istiyoruz.
M: Müziğe başladığımızdan beri hedef müzikle hayatımızı geçindirebilme yani işimizin müzik olması. İlk albümde de böyleydi, şimdi de böyle ve biraz daha yaklaştığımızı düşünüyorum.
Bas gitaristiniz Evren askere gitti peki albümde o mu çaldı? Ve konserler de size kim eşlik edecek?
İ: Araştırmalarımız hızla sürüyor:)
B: 1 Ocak’a kadar zaten konserimiz yok. Birileri çalacak işte:) Kafamızda özellikle birileri yok tanıdığımız ama bakalım.
Bu albümünüzde üç adet düet bulunuyor biri Pamela, Emre Aydın ve Manga’dan Ferman ile. Buna nasıl karar verdiniz, söz yazımında nasıl bir yol izlediniz?
A: Mesela ‘Zor Geliyor’ şarkısında bir bayan vokale ihtiyacımız vardı ve Pamela’da karar kıldık sağ olsun o da bizi kırmadı. Aynı şekilde ‘Baba Mesleği’nde öyle bir vokale ihtiyaç vardı Ferman’la konuştuk filan.
İ: Emre’nin söze katkısı oldu, müziğe de katkısı oldu. Ferman’la ise ilk albümüzün ikinci baskısından beri konuşuyorduk beraber bir şeyler yapalım diye. Onla beraber yaptığımız parçada da bir konuşma bölümü vardı ve oldu işte:)
B: Emre’nin Söze katkısı oldu derken yani biz kilitlenmiştik artık. En son çıkan parçalarımızdan biri ‘Sensiz İstanbul’a Düşmanım’. Yani nakaratı yazdık, ikinci bölümle ilgili bir şeyler var ama başı yok, giremedik parçaya ama Emre girdi ve tam girdi:) Yani sadece sözlerle değil melodi ve vokalle ilgili bölümde de Emre’nin katkısı var yani bu tam bir Gripin-Emre Aydın şarkısı oldu. Ferman’la yaptığımız ‘Baba Mesleği’ şarkısında sözler Murat, Haluk Kurosman ve bana ait ama Ferman kendi söylediği kısmı kendi düzenledi. Çok komikti, geldi stüdyoya girdi, çalıştı ve “tamam oldu” dedi:) Bizim şarkılarımız düet yaptığımız kişilere her açıdan açık, istedikleri şekilde değiştirebilirler. Seviyoruz düet yapmayı:)
Albüm yapım aşaması nasıldı? Söz yazımı olsun, müzik olsun...
B:
Mesela bu albümde Murat’ın, benim, Evren’in, Haluk’un sözleri var. Bunun dışında ortak yazılmış şarkılar var. Ama mesela geçen seferki albümümüzde müzik Evren ve bana aitti arada bazı şarkılarda Murat da devreye giriyordu ama bu sefer komple müzik de dahil tam bir grup çalışması yaptık. Yani daha bir Gripin müziği oldu. Albümün adının “Gripin” olmasının sebebi de biraz bu.
Albümde çok güvendiğiniz, “Kesin patlayacak” dediğiniz şarkılar var mı?
B:
Biz biraz uzun sürede üretiyoruz ya sanırım “Budur” diyeceğimiz şarkıları beklemek istediğimizden dolayı. Ve hiçbir zaman 14 şarkı, 15 şarkı olmuyor. 10 işte:) Elediğimiz şarkılar da var tabii onlarda öbür albüme kaldı:)
A: Şuan hepsi ayrı ayrı güzel bence ama Emre Aydın ile olan şarkı gerçekten süper.
Albüm çıkmamasına rağmen bazı konserlerinizde yeni parçalarınıza yer veriyorsunuz, insanlardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
B: Bir keresinde ‘Böyle Kahpedir Dünya’ şarkısını aynı konserdeki ikinci çalışımızda insanlar bayağı hoşnut görünüyorlardı. Hatta nakaratlara eşlik ediyorlar gibi bile geldi:)
M: Hatta sanırım Adana konseriydi konserde bir tek ‘Elalem’ ve ‘Zor Geliyor’ şarkılarına “Bir daha, bir daha” diye tezahürat ettiler. ‘Elalem’ tamam eski şarkımız biliniyor ama ‘Zor Geliyor’a da böyle olması ilginçti yani:)
Yakın tarihte konserleriniz var mı?
B: En yakın yılbaşında, 31 Aralık tarihinde var. Ondan sonra iki ay kadar konser vermeyeceğiz. Şuan çıldırıyoruz yani biran önce çıkıp şarkılarımızı çalalım diye ama albüm öncesi röportajlar olsun, son hazırlıklar olsun biraz beklemeliyiz.
İ: Evet yani böyle parçaları dinlerken bir ürperme geliyor, haydi çalalım diye.


İpek Atcan
Ocak 2007 - Blue Jean

- REAMONN -


Ülkemize daha önce birkaç kere daha geldiniz ama ilk defa böyle büyük bir festivalde çaldınız. Festival hakkında neler düşünüyorsunuz?
Gomezz:
Gerçekten harika bir festival, çok güzel bir organizasyon. Yanlış hatırlamıyorsam en son iki sene önce gelmiştik yine güzel bir konserdi ancak festival havası gerçekten çok farklı. Ses sistemi olsun, sahne olsun, seyircilerle olan iletişimimiz olsun her şey en üst seviyede oluyor.
Peki ya seyirciler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gomezz: Seyirciler gerçekten fantastik. Çok güzel vakit geçirdik sahnede.
Uwe: Evet bence de inanılmazlardı.
Peki yeni albümünüzden memnun musunuz?
Gomezz:
Genel anlamda oldukça memnunuz. Hatta çok şaşırdık konser esnasında seyirciler “Tonight!” diye bağırıyorlardı. Bilmiyorduk bu kadar sevildiğini yeni parçamızın ve playliste de koymamıştık bilseydik eğer elbette ki çalardık. Hatta konser sonrası bir kız “Neden Tonight’ı çalmadınız?” diye sordu : )
Uwe: Kimsenin henüz bilmediğini düşündük ve çalmadık. Sanırım büyük bir hata yaptık : )
Gomezz: Mesela sürekli playlist’i değiştirmemiz de gerekiyor ama ‘Supergirl’ hep sabit kalıyor sanırım ‘Tonight’ da öyle olacak : )
Türkiye’de oldukça popülersiniz peki ya diğer ülkelerde de bu böyle mi?
Gomezz: Aslında her albüm sonrası turneye çıkıyoruz ve çeşitli ülkelerde birçok fanımız mevcut. Mesela bu yeni albümümüz sonrasında İngiltere’de de bir konser vereceğiz oradaki hayranlarımızı da uzun süredir görmüyorduk. : )
Uwe: Türkiye’de çok ilgi gördüğümüz gerçekten doğru. Ama genel anlamda da aşırı olmamakla beraber belli bir hayran kitlesine sahibiz. : )
Almanya’dan bize tavsiye edebileceğiniz gruplar mı?
Gomezz:
Şu sıralar Almanya’da cidden çıkış yapan çok iyi gruplar var. Ancak bütün şarkıları Almanca ve tabii bu da dünyaya açılmalarını etkileyen bir durum. Bizlere çok güzel gelebiliyor ama dediğim gibi sadece bizlere.: )
Uwe: Mesela Rammstein’ı biliyor musun? Kesin biliyorsun sende metalci tipi var: ) Onlarda Türkiye’ye gelirler yakında muhtemelen : )
Umarım : ) Peki Türk gruplardan bildikleriniz var mı?
Gomezz:
Tarkan’ı biliyoruz mesela. Almanya’da oldukça meşhur ve birçok konseri de oldu Almanya’da. Aslında birkaç Türk grup daha biliyorum, albümleri var bende ama isimlerini maalesef hatırlayamıyorum. Fakat dinlediklerimin içinden beğenmediğim olmadı.
Uwe: Ben de Tarkan’ı biliyorum. Bide şöyle bir anımız var son gelişimizde İstanbul’da bir otelde kalmıştık ve gece bir şeyler içmek birazda eğlenmek için dışarıya çıkmıştık. Bir bara gittik orada bir grup çalıyordu ve oldukça iyilerdi oturup dinledik, bir metal grubuydular. Grubunda, gittiğimiz yerinde adını hatırlamıyorum ancak bizi görünce ‘Supergirl’ü çaldılar ama heavy metal bir ‘Supergirl’dü. : ) İnanılmaz güzel çaldılar. Sayelerinde gerçekten çok güzel vakit geçirdik.
Türkiye’ye tekrar gelmeyi düşünüyor musunuz?
Gomezz:
Türkiye’yi ve Türkiye’deki hayranlarımızı gerçekten çok seviyorum. Tabii ki tekrar gelmek isteriz. Zaten her albüm kaydı sonrası bir turneye çıkıyoruz. Bir dahaki albümün turnesinde tekrar geliriz herhalde : )
Ve son olarak Türkiye’deki hayranlarınıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Gomezz: Bize yaşattıkları bu güzel gün için gerçekten teşekkür ediyoruz onlara.
Uwe: Gerçekten güzel bir konserdi. Bu arada http://www.reamonn.com/ ‘u ziyaret ederek ziyaretçi defterine sevdikleri şarkıları yazabilirler böylece bir dahaki gelişimizde çalmazlık etmeyiz : )


İpek Atcan
Ekim 2006 - Blue Jean

6 Şubat 2008 Çarşamba

- OPETH (with Peter Lindgren) -


Genelde albüm isimleri nasıl oluşuyor? “Ghost Reveries” albümünün adı özel bir anlam taşıyor mu?
Aslında albüm adı bulmak çok zor ama bir şekilde oluşuyor ve her şey çözülüyor. Hiçbir zaman albüm adı bulmak için uzun müddet düşünmüyoruz. Genelde albüm isimleri için hayaller, gizlilik ve şiddet gibi temaların üstünde duruyoruz. Zaten bildiğiniz gibi müziğimiz ve şarkı sözlerimizde bununla uyumlu. Bu albümümüzde de aynı şekilde hepsi bir bütün oluşturuyor.
Bir yazıda Ghost Reveries” albümünüzün bir konsept albümü olduğunu okumuştum. Konsept albüm hazırlamanın ne gibi zorlukları var?
Evet bu bir konsept albüm olarak yapıldı. Sözler, kötü geçen yıllarından kurtulmaya çalışan insanlara dair. Ama bizim için sadece yazılan sözler bakımından bir konsept albümü. Müzik açısından ise oldukça farklı bir albüm. Böyle bir albüm yapmanın zor olan kısmı ise konuyu belirleyebilmek ve bunu bütün albüme yayabilmek. Tek bir şarkı yazılacağında da bir konu belirlemek gerekir fakat on şarkı için bir konu belirleyecekseniz daha ilginç bir şeyler seçmek gerekiyor ve bu da gerçekten çok zor oluyor.
Kendi müziğinizi dinliyor musunuz? Kendi kendinizi eleştiriyor musunuz?
Daha önceden yapmış olduğumuz parçaları pek dinlemiyorum. Grubun diğer elemanları da öyle. Ama dinlediğimiz zamanlarda ise tabii ki kendimizi eleştiriyoruz. Eskiden yaptığımız şarkıları dinlemek gerçekten güzel duygular uyandırıyor. Bazen geçmişte yaptığımız parçalara inanamayıp çok iyi bir sound yakaladığımızı düşünürken bazen de daha iyi olabilirdi diye düşünüyoruz. Sonuçta o şarkıları yaptığımızda daha gençtik. Şu an baktığımızda nasıl o zamanki hatalarımızı daha net görüyorsak, ileride de bugünkü hatalarımızı açıkça göreceğimize inanıyoruz ya da göremeyeceğimize :)
Peki Opeth’in ve Heavy Metal’in geleceğini nasıl görüyorsun,ne düşünüyorsun?
Heavy Metal günden güne gelişiyor ve bu bizi çok sevindiriyor. Ama özellikle Amerika’da son zamanlarda çıkan nu-metal, emo ve listelerde gördüğümüz diğer bütün grupları saçma ve gereksiz buluyorum. Yinede bu gruplar bir bakıma çok şanslı bir döneme denk geldi çünkü artık insanlar daha çok albüm almaya ve yeni çıkan gruplarla daha çok ilgilenmeye başladılar. Bu da yeni çıkan gruplar adına büyük bir şans oldu. Bize gelince, “Ghost Reveries” albümümüzün altı ay sürecek olan turnesi bitince yeni albüm çalışmalarına başlayacağız.
O zaman yeni albüm hakkında da bir şeyler öğrenelim:)
Bence hep beraber bekleyip görelim:))
Peki, şarkılarınız nasıl şekil alıyor?
Şarkıların şekil alışı sürekli değişiyor. Önceleri akustik gitarı elimize alır evde ya da başka bir mekanda oturur parçaları yapardık. Bir haftada sözleri yazardık. Ama bu günlerde portatif stüdyomuz var. Mikael sözleri yazıyor ve bunları müzikle birleştirip demolar kaydediyor. Sonra hep beraber başına oturup bir şekilde parçaları oluşturuyoruz.
Turlarınız eğlenceli geçiyor mu?
Her zaman her şey çok olumlu olmayabiliyor. Ama genel anlamda bakınca çok heyecan verici. En eğlenceli kısmı da değişik yerler görüyor oluşumuz. Yani bugün İstanbul’da olmamız gibi. Ama kötü olan kısmı işe sadece bir günlüğüne buradayız ve etrafı gezip görebilmek için fazla vaktimiz yok. Geçen geldiğimizde de pek bir şey görememiştik.
Peki ya hiç fanlarınızla yaşadığınız ilginç bir anınız var mı?
Pekala bu zor bir soru oldu. Aslında bir önceki soruyu sorduğunda aklımda bir sürü anı gelmişti ama şimdi hepsi gitti :)) Sanırım cevap veremeyeceğim :)) Ama hepsi gerçekten çok cömert ve iyiler, hiçbir zaman kötü elektrik almadık onlardan. Fanlarımızla iyi bir ilişkiye sahip olduğumuza inanıyorum
Müzikal açıdan günden güne daha prograsif bir hal alıyorsunuz. Önceden bunun böyle olabileceğini hiç düşünmüş müydünüz? Steven Wilson’ın bunda bir rolü var mı?
Başlangıçta dünyanın en şeytani en sert grubu olma gibi hayallerimiz vardı. ama sonra müziğimize prograsif temalarda ekledik. Tabii ki bunda Steven Wilson’ın etkisi çok büyük. O inanılmaz bir insan. gerek müzikal açıdan başarısı gerek insanlarla ilişkisi gerçekten inanılmaz. Bize çok büyük katkısı oldu.
Bazı dinleyicileriniz sizin prograsif metal yaptığınızı düşünse de kimi Black Metal kimi Melankolik metal diyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Kendinizi ne olarak değerlendiriyorsunuz?
Aslında hiç önemsemiyorum. Bence bu bir gel-git meselesi. Biliyorsunuz insanlarda çeşitli gel-gitler yaşarlar ve bu müzikte de aynı şekilde. Yeni bir şeyler eklenir, başka bir şeyler çıkarılır... Biz her zaman melankolik metal müzik yaptık aynı zamanda müzik ve söz yazarıyız ve bu da zor bir şey, bir şekilde müziğimize kendimizi de yansıtıyoruz. Demek istediğim eğer illaki kategorize etmek istiyorlarsa progresif, death ya da başka bir şey hiç fark etmez. Yeter ki nu-metal demesinler :))
Roadrunner ile anlaştınız. Buna ne etken oldu ve bu anlaşma sonrası daha ticari şarkılar yapabileceğinizi söyleyebilir miyiz?
Ticari şarkılar yapmamız için artık çok geç. Zaten hiçbir şekilde birileri tarafından müziğimize müdahale edilmesine izin vermeyiz. On altı yıldır bu işi yapıyoruz. Slipknot ve Linkin Park gibi ticari amaçla müzik yaptığına inandığımız ve saçma bulduğumuz grupların bulunmasına rağmen Roadrunner ile bir anlaşma yaptık. Yeni bir albümümüz var, eskiden albümlerin bulunmasının zor olduğundan yakınılıyordu ama Roadrunner’ın bu anlamda iyi bir seçim olduğunu düşünüyoruz. Ve Roadrunner aracılığı ile daha çok dinleyiciye ulaşabileceğimize inanıyoruz Hiçbir zaman değişmeyeceğiz.
Peki dinleyicilerinizin bu konuda tepkisi ne oldu?
Bizi on beş yıldır dinleyenlerin asla değişmeyeceğimizi bildiğini düşünüyorum. Ama bazı insanlar elbette ki “Roadrunner ile anlaşma imzaladılar değişecekler, ticari bir grup olacaklar” diye düşünüyordur ve bu çok normal. Ama eğer buna gerçekten inanıyorlarsa bizi dinlememelerinden başka bir şey söyleyemem :))) Böyle düşünmelerinin hiçbir anlamı yok. Bunun için biraz geç sanırım, iki yıllık bir grupken yapmamışken neden on beş yıllık bir grupken yapalım ki?:))
Mikael, Roadrunner’ın “All Star Sessionn” albümü için Type O Negative’den Josh Silver ile ‘Roads’ isimli bir parça yapmıştı. Neden bu parçayı kendi albümünüzde kullanmayı düşünmediniz?
Biliyorsunuz Roadrunner bünyesinde bulunanlar ortak bir çalışma yaparak albüm çıkarmaya karar verdiler. Zaten o albüm bizim albümümüzün çıkışından sonra yapıldı. Şarkıyı Josh yazmıştı. Bildiğim kadarıyla önce iki adet şarkı yazarak Mikael’e yollamış. Mikael’in karısı da bir Type O Negative fanı ve şarkıyı o seçmiş.
Peki, yapmış olduğunuz şarkılar çoğunlukla karanlık sözler içeriyor...
Evet öyle ama aslında hepimiz mutlu insanlarız, değil miyiz? :))
Evet:)) fakat yinede bir şekilde bunu kişiliklerinizin dışavurumu olarak değerlendirebilir miyiz?
Melankolik müziği mutlu temalar içeren müziklere göre daha ilginç buluyorum. Zaten sahip olduğum albümlerin çoğu da bu tarzda. Arkadaşlarla kafe ya da bara içmeye gittiğimizde mutluyuz mesela ama ne zamanki mutsuz ya da melankolik hissediyoruz o zaman elimize gitarımızı alıp müzik yapmaya başlıyoruz. Ve bence bu çok ilginç. Mesela pop müzik yapıyor olsaydık belki her şeye farklı açıdan bakacaktık fakat yaptığımız müzik bir şekilde hayata bakışımıza da etki ediyor. Karanlık temaları daha ilginç buluyorum.
Sahip olduğunuz sound oldukça melankolik. Doom metal Paradise Lost, My Dying Bride ve bunun gibi gruplarla başladı ve beraberinde de bir sürü tartışma getirdi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu tarz satanist müziği gibi değerlendiriliyor. Ve samimi olmadığı düşünülüyor. Mesela Black Metal’de aynı şekilde, faşist bir müzik olduğu için bu da insanlar tarafından samimiyetsiz bulunuyor. Doom Metal, çeşitli duygularını dile getirmek adına ilginç ve güzel bir yol bence. Paradise Lost’ta aynı şekilde, onlar da elbette ki satanist değiller:)) ama bazı insanlar gerçekten bu müziği dinleyip kendilerine zarar verebiliyorlar. Örneğin kendilerini kesmeleri gibi. Ama biz o tarz bir grup değiliz yani demek istediğim bu bizim için şarkı yazmak adına sadece bir “konu”yu temsil ediyor.
Grubun şu anki başarısından memnun musunuz? Gelecek dönemler için ne gibi beklentileriniz var?
Şu anki durumdan çok memnunum. Aslında zorlu bir yolu seçtik, çünkü on adet yeni parçamız var ve ne bir klibimiz ne de radyolarda çalan bir parçamız var. Fakat yine de bu gece olacağı gibi büyük bir seyirci kitlesine konser verebiliyoruz ve bu harika bir şey. Ve böyle güzel bir şekilde devam edeceğine inanıyorum.
“Opeth” kelimesi özel bir anlam taşıyor mu?
Aslında tam olarak bir anlamı olduğu söylenemez. Wilbur Smith’in bir kitabında geçen “Opet” adındaki kayıp şehirden esinlenerek koyuldu. Sonunda “H” harfini de biz ekledik:)
Parçalarınız neden hep okült temalar içeriyor?
Mesela Omen, Exorcist gibi filmler ilgi çekici konular içeriyor. Barındırdıkları okültizm bana oldukça ilginç geliyor ve müziğimizde bu tarz mesajlar vermek hoşumuza gidiyor. Mesela Death Metal grupları da genelde politik müzik yapıyorlar. Fakat biz politik müzik yapamayız. Bizim bu konuda vereceğimiz mesajlar yok. Bu bir seçim bence.
Peki günlük yaşamınızda genelde ne tarz müzikler dinliyorsunuz?
Günümüzde artık İpod ve MP3 playerlar var ve içine çeşit çeşit bir sürü parça yükleyip gün içinde dilediğimizi dinleyebiliyoruz. Ama ben yanımda teyp veya discman taşımaya alışmıstım ne zaman dışarı çıksam yanımda sadece bir cd olurdu. Ama dediğim gibi şimdi daha çok parçayı yanımızda taşıyabiliyoruz :))
Genelde metal müzik dinlesemde bunun yanında farklı şeylerde dinliyorum. 70’lerin prograsif parçalarını seviyorum mesela Nick Drake gibi. Yani sadece metal müzik dinlemeliyim diye düşünmüyorum metal olmamasına rağmen müzikal açıdan çok başarılı bulduğum parçalar mevcut. Steve Wonder da aynı şekilde, çok seviyorum:))
Peki genelde ne tarz kitaplar okuyorsun?
Zaman buldukça bol bol kitap okumaya çalışıyorum. Genelde klasikleri okumaya çalışıyorum. Özellikle JD Sellinger’ın kitaplarını beğenerek okuyorum. Aklıma gelmişken, İsveç’te bazı arkadaşlarım Türk edebiyatçılarının yazdığı bazı kitapları okuyordu, gördüğümde çok şaşırmıştım ama şimdi kitapların isimlerini hatırlamıyorum ama çok beğendiklerini söylüyorlar ben de okumaya çalışacağım:))

İpek Atcan
Mayıs 2006 - Blue Jean

- THE GATHERING (with Rene Rutten) -


Hollanda metali son yıllarda Ayreon, Within Temptation, After Forever ve tabii ki sizinle uluslararası düzeyde başarılı bir konuma geldi. Hala yolda olan şeyler var mı?
Hollanda’nın gothic metal dünyasının içinde tam anlamıyla bulunmadığımızdan bilmiyorum. Sanırım orijinallerinden birçok zayıf taklitler alacağız. Bu her zaman böyle olur.
Daha önce iki kez Türkiye’de konser vermiştiniz. Bu konserlerle ilgili bir şeyler hatırlıyor musun?
Türkiye’de gerçekten çok hoş ve oldukça fanatik fanlarımız var. İki festivali de çok sevmiştik, çok güzel organize edilmişti aynı zamanda etrafı gezme şansımız da olmuştu ki bu çok hoş! Türkiye’de tekrar çalmayı dört gözle bekliyorduk.
Büyük bir Pink Floyd fanı olduğunu biliyoruz. Onları hiç canlı olarak izleme fırsatın oldu mu?Hiç Pink Floyd coverı yapmayı düşündünüz mü?
Evet onları 1989 yılında canlı olarak izledim. Birkaç sene önce ‘One Of These Days’ parçalarını coverlamıştık ama kaydetmedik.
Syd Barrett öldüğünde ne düşündün?
Müzikte çok yaratıcı olan biri uyuşturucudan uzak duramadığında ve akıl sağlığını koruyamadığında müzik yapma yeteneğini kaybediyor. Bu gerçekten çok üzücü. O öldü ve umarım şimdi rahat etmiştir ve şimdi daha huzurludur...
Son zamanlarda en çok hangi albümleri dinliyosun?
Mogwai’nin son albümünü, Celtic Frost’u, Editors’u, bir takım post rock grupları. Ama en çok Philip Glass’ı.
Türkiye konseri için sürprizleriniz var mı?
Her zaman yaptığımız gibi çalacağız ve yapabileceğimizin en iyisini yapmaya çalışacaız.
Çok iyi albüm satışına sahip olmamanıza rağmen oldukça sık konser veriyorsunuz. Sadece grup yaşamınızı sürdürmenize maddi açıdan yetiyor mu yoksa grup dışında başka meslekleriniz var mı?
Hayır, biz canlı çalmak için yaşıyoruz. Ama son günlerde sponsorumuz olmadıkça bu oldukça zor. CD satışları gitgide daha da kötüye gitmekte ve eğer böyle devam ederse hepimiz profesyonel bir şekilde müzikle uğraşmayı bırakıp kendimize birer iş bulmak zorunda kalacağız, artık turneye çıkamayacağız v.b. Ve internetten şarkıların indirilmesi bizim gibi gruplar ve bütün müzisyenler için çok kötü. Belki insanlar için internet çok iyi çünkü internet üzerinden her şeyi bulabiliyorlar ama bu müziği öldürüyor.
"Home" ve "Souvenirs” alvümlerinizin kapakları ne anlatıyor?
Ne görmek isterseniz! : )
Oldukça köklü bir grupsunuz, 15 yılı geride bıraktınız ama her zaman mütevazı oldunuz. Hiç büyümek konusunda endişeniz olmadı mı? Yoksa özellikle mi büyümekten uzak durdunuz?
Büyümek tabii ki harika bir şey ama her zaman değil. Bizler müzisyeniz, medyanın oyuncağı değiliz ama eğer bunu seçseydik yaptığımız işle tanınmazdık çünkü medya bunu görmezden gelebiliyor..
Anneke anne olduktan sonra grupta değişiklikler oldu mu? Bu çalışmalarınızı etkiledi mi?
Ben de yakın zamanda baba olabilirim! : ) Herşey, büyük ya da küçük, yaratıcı tarafınızı her zaman etkiler. Ve Anneke’nin anne olması gerçekten büyük bir şey ve tabii ki bazı şeyleri etkilerdi.
Century Media ile yollarınızı ayırdınız. Şimdi geriye dönüp baktığınızda bu karardan memnun musunuz?
Evet, artık kendimizi özgür hissediyoruz. Bundan asla pişmanlık duymayacağız!

İpek Atcan
Kasım 2006 - Blue Jean

- MY DYING BRIDE (with Andrew Craighan) -


İlk olarak yeni albümünüzün çalışmaları bitmiş, yeni albüm hakkında biraz bilgi verebilir misin?
Albümümüzün adı “A Line Of Deathless King”. Academy Stüdyoları’nda kaydettik ve “34.788%... Complete” albümünü de mixlediğimiz Chapel Stüdyoları’nda mixledik. Yeni albüm aslında biraz daha karışık bir sounda sahip ama tabii ki yine de bu bir My Dying Bride albümü : )
Bildiğim kadarıyla bu albümde Sahun Taylor-Steels çalmıyor. Shaun hala grupta mı ve bu turneye katılacak mı?
Evet bu albümde çalmadı ama Shaun hala grupta. Ancak bazı sebeplerden ötürü turneye büyük ihtimalle katılamayacak.
Son yıllarda heavy metalin trend olduğunu düşünüyor musun? Konserlerinize olan ilgide ya da albüm satışlarınızda bir artış var mı?
Evet metal müzik son dönemlerde gerçekten oldukça popülerleşti fakat ben bunda çeşitli tuzakların ve hilelerin de olduğunu düşünüyorum. Ama My Dying Bride hiçbir zaman bu tuzakların ve hilelerin bir parçası olmadı. Biz sadece müziğimizi yapıyoruz ve gerçekten birçok sevenimiz var. Yani her zaman nasılsak hala öyleyiz gerek konserlerde gerekse albüm satışlarında. Ama yine de genel anlamda bakınca bu gelişme, bu yayılma gerçekten muhteşem ve metal müzik camiası adına oldukça sevindirici.
Türkiye’de konser vermemenizden ötürü birçok spekülasyon var mesela Leeds United taraftarlarının İstanbul’da öldürülmesi gibi. Bu spekülasyonlardan hangisi doğru acaba?
Aslında orda çalmamış olmamıza dair gerçek bir sebep var diyemem. Yani çeşitli teklifler aldık ama bir türlü olmadı. Bunu kesinlikle öldürülen taraftarlarla bir alakası yok. İstanbul’da büyük bir hayran kitlesine sahip olduğumuzu internet sitemize gelen mesajlardan ya da gelen maillerden de biliyoruz ve İstanbul’da çalmayı her zaman çok istedik. Biraz geçte olsa sonunda orada bir konser vereceğiz :)
Söylediğin gibi gerçekten birçok hayranınız var Türkiye’de. Peki Türkiye hakkında neler biliyorsun?
Sadece birkaç temel şeyi biliyorum yani İstanbul’da birçok tarihi yerin olması gibi. Tarihe her zaman çok düşkün olmuşumdur. İstanbul’un Avrupa ve Asya kıtalarını birleştiriyor olması da beni her zaman çok etkilemiştir. Birçok kültürün bir arada yaşadığı bir şehir. Bir de İstanbul’daki Sultanahmet Camii ile alakalı güzel şeyler duydum.
Peki buraya geldiğinizde tarihi yerleri de gezmeyi düşünüyor musunuz?
Evet bu mümkün çünkü konserden bir ya da iki gün önce gelmeyi planlıyoruz. Yani kendi adıma söylemem gerekirse ben gezmek isterim. Sonuçta dediğim gibi doğunun ve batının birleştiği ve birçok tarihi eseri barındıran bir nokta. Neden olmasın? :) Gelmişken elbette ki görmek gerek:)
Hiçbir türk grubu hakkında bir şey duydun mu ya da hiçbir Türk grubunu dinledin mi?
Şu anda isimlerini hatırlayamıyorum, bu konuda çok kötüyüm ama birkaç Türk grubunu duydum ve yanlış hatırlamıyorsam bir tanesini de dinledim.
Mesela Mezarkabul olabilir mi?
Ah evet iyi hatırlattın, onları dinlemiştim.
Sizin konserinizi henüz hiç izlememiş olanlar için performansınız hakkında biraz bilgi verebilir misin?
Çalacağımız parçaları seçmek genelde bizim için zor oluyor çünkü bir insanı sevdiği bir parçayı çalarak mutlu ederken diğerini sevdiği bir parçayı çalmayarak hayal kırıklığına uğratabiliyoruz. Umarım Türkiye’de böyle olmayacak sonuçta ilk konserimiz ve birçok parçaya yer vermeye çalışacağız ve tabii ki yeni albümümüzden de parçalar çalacağız. Türk dinleyicisi yeni parçalarımızı duyan ilk kişiler olacak.
Grubunuzun adını nasıl buldunuz? Hikayesi nedir?
Evet grubumuzun adının bir hikayesi var. Sonuçta müziğimizle de alakalı bu isim. Biraz kederli bir şey olması, melankoli barındırması gerekiyordu. Bazen bakıyorum da birçok grubun adı ve yaptığı müzik arasında uyuşmazlık var, çok soft bir isime sahip olup çok sert müzik yapabiliyorlar ya da çok sert bir isme sahip olup çok slow bir müzik yapabiliyorlar. Ama biz müziğimizde yansıttığımız duyguları aynı şekilde ismimizde de yansıtmak istedik...
Metal müzik dışında dinlediğin müzikler mevcut mu?
Benim favori metal olmayan grubum ki bu grubu metal(!) olarak nitelendirenler de var, Pink Floyd ve favori albümüm ise “Dark Side Of The Moon” ve canlı albümleri “Pulse”. Gerçekten büyük bir fanlarıyım.
Bu turnede birlikte çalışmayı düşündüğünüz gruplar var mı ya da henüz hiç birlikte sahne almadığınız gruplardan hangileriyle birlikte bir şey yapmak isterdiniz?
Şahsen ben Slayer’la birlikte bir şeyler yapmak isterdim. Çünkü birkaç konser organizasyonunda beraber yer aldık ama karşılıklı merhabalaşmaktan başka muhabbetimiz olmadı. Sanırım bu konuşmamla büyük bir Slayer fanı gibi gözüktüm : ) Aslında bütün grup Slayer’ı çok seviyoruz. Dead Can Dance ile birlikte de çalmak isterdim hepimiz çok seviyoruz Dead Can Dance’i. Düşünüyorum da böyle bir konser ilginç olabilirdi : )
Bildiğim kadarıyla Aaron’un sahne korkusu var. Bu doğru mu?
Evet doğru. Bunun nedenini aslında tam olarak bilmiyorum ama nedense sahneye çıkınca birden çok kötü oluyor. Bir keresinde Slovakya’daki Metal Camp Festivali’nde çaldığımızda Aaron iki parçada şarkının sözlerini unuttu hemen toparladı gerçi ama kendini kötü hissetmişti. Ama dediğim gibi tam olarak nedenini bilmiyorum müziğini yaparken mutlu ancak sahne aynı şey değil tabii...
Konserlerde çalacağınız parçaları nasıl seçiyorsunuz?
Biliyorsun ki birçok albüme ve şarkıya sahibiz. Her konser öncesi konserde ne çalacağımıza dair tartışıyoruz. Herkesin seveceği parçaları çalmak istiyoruz gerçekten ve bu bizim için çok zor. Sahnede en iyi şekilde performansa sergileyebileceğimiz playlisti hazırlıyoruz. Mesela ‘Crying Mankind’ gibi herkesin sevdiği parçaları her konserde çalmaya çalışıyoruz. Bazen de genelde konserlerde yer vermediğimiz şarkılara yer veriyoruz yani değişiyor : ) Çünkü tekrar tekrar aynı şeyleri çalmak belli bir yerden sonra zorlaşıyor.
Türkiye’deki ilk konseriniz olacak bizler için bir sürpriz düşünüyor musunuz?
Belki şarkı seçimlerinde bir sürpriz yapabiliriz. Öncede söylediğim gibi yeni albümdeki şarkılara yer vereceğiz ve ilk çaldığımız yerlerden biri olacak.
Doom Metal sevemeyen bir çok MDB fanı görüyorum. Ve yine sizler gibi Doom Metal yapan birçok grup var ancak sizin hep farklı bir yeriniz oldu bu faklılık için ne düşünüyorsun?
Bizim konserimizde her konserde olduğu gibi önde mosh yapanlar ya da stagedive yapanlardan çok bizi izleyen, müziğimizi dinleyen, bazı parçalarımızda ağlayan insanlar oluyor. Ya da birbirine sarılıp dinleyen çiftler, gözlerini kapayıp şarkıya eşlik eden yalnız insanlar oluyor. Bence bu grup-müzik-seyirci arasında mükemmel bir bağ oluşturuyor. Farkımız sanırım bundan : )
Celtic Frost ve Bathory hakkında ne düşünüyorsun?
Celtic Frost’u hepimiz çok seviyoruz. 3 hafta önce İspanya’da bir festivalde birlikte çalmıştık. Tom Gabriel Fischer gerçekten süper biri. Oturup saatlerce müzik hakkında konuşabiliyoruz. Onlarda MDB’ı çok seviyorlar. Aaron ise büyük bir Bathory fanı aynı şekilde Ade de. Hala klasik olabilecek albümler yapmalı mükemmel bir şey. Bence Celtic Frost, Bathory ve Candlemass her zaman favori gruplarımız arasında yer alacak.
MDB dışında kalan zamanlarınızda neler yapıyorsunuz?
Hepimizin mesleği var. Normal insanlar gibi normal şeyler yapıyoruz : ) Mesela ben bilgisayar işiyle uğraşıyorum, Ade de öyle. Aaron bir fabrikada müdür.
Son olarak Türkiye’deki fanlarınıza söylemek istediğin bir şey var mı?
16 yıldır ilk defa orada konser vereceğimiz için çok mutluyuz. Bizde en az onlar kadar heyecanlıyız. Umarım güzel bir konser olacak.

İpek Atcan
Ekim 2006 - Blue Jean

-JOSS STONE-


Aretha Franklin dinleyerek büyüdüğünü her fırsatta dile getiren Joss, daha 15 yaşındayken ilk albümünü çıkarıp, bu da yetmezmiş gibi iki kez Brit Ödülleri’ni kazanıp dört kez de Grammy’e aday gösterildi. The Rolling Stones, James Brown, Stevie Wonder, Elton John ve Dona Summer gibi büyük isimlerle aynı sahneyi paylaştı ve Live 8’te sahne aldı... İşin ilginç yanı bunların hepsini çok erken yaşta ve çok kısa bir süre içerisinde yaptı. Buradan da çıkan sonuç şudur ki akıl yaşta değil baştadır misali müzik yaşta değil ruhtadır! İkinci albümü ‘Mind, Body & Soul’a gelindiğinde 16 yaşında olan Joss (yine pek büyümüş sayılmazdı) yaptığı röportajlarda sık sık çıkarmış olduğu iki albümde de tam olarak istediğini ortaya koyamadığını dile getiriyordu. Aslında ilk albümle kıyaslanacak olursa söz yazımında daha etkin rol alıyordu. Hatta bu albümle beraber İngiltere listelerinde bir numaraya yerleşerek daha önce Avril Lavigne’ın sahip olduğu birinci sıraya yerleşen en genç bayan vokal rekorunu da kırmış oldu. Billboard listelerinde ise ilk 10’a girmeyi ucundan kaçırdı. Düşünüyorum da memnun olmayıp bu kadar başarılı olmakta güzel olsa gerek. Son albümü ‘Introducing Joss Stone’a gelindiğinde ise söz ve müzik açısından kendini daha iyi ifade edebilmek için bütün albümü kendi yazma kararını almış Joss. Ee tabii büyüdü de, yaş oldu 19 (!) ve geçtiğimiz Mart ayında albümünü piyasaya çıkardı. İyiki de çıkardı albümünü. Böylece güzel mi güzel Joss Stone’u yine bol bol televizyon ekranlarında görme şansına erişmiş olduk ve son albümüyle ilgili kısa bir röportaj yaptık.
Üçüncü albümün olmasına rağmen seni en iyi yansıtan ve kendini en iyi hissettiğin “ilk” albümün olduğunu söylüyorsun. Bu albümün öyle olmasının nedeni ne?
İlk albümüm ‘Soul Session’ı yaptığımda 15 yaşındaydım ve o yaşta o kadar çok yaratıcı kontrole sahip olamıyorsunuz tabii ki bir şeyler yapabiliyorsunuz ama her şeyi değil. Dürüst olmak gerekirse eğer 15 yaşımda her şeyi ben yapıyor olsaydım şuanda yaptığım gibi içime sinene bir şey olmazdı. İkinci albümde ise yaratıcılık açısından daha etkin rol oynadım. Ve üçüncü albüme yani ‘Introducing Joss Stone’u düşündüğümde gayet etkin rol aldım. Prodüktörüm süper birisi sürekli beni dinledi ve aklımdakileri hayata geçirmemde yardımcı oldu. Ve diyebilirim ki bu albümdeki her şeyi ama her şeyi çok seviyorum.
Çok erken yaşta müziğe başladın ve yine küçük yaşlarda New York’a taşındın bu senin için zorluklara neden oldu mu?
Evet, oldukça zorlandım. Ama ben bunu çok istiyordum ve eğer bir şeyi çok istiyorsanız başka şeylerden vazgeçebiliyorsunuz. İyi ya da kötü bir sürü insanla tanışmam tabii ki hayata bakışımı değiştirdi ama bence bu süper bir şey.
Bu albümde Macy Gray gibi isimlerle çalışan ve çalışmalarıyla ünlü olan Raphael Saadiq ile çalıştın. Nasıl oldu da bu çalışma gerçekleşti?
Stüdyoda tanıştık ve gerçekten o, benim müzikal açıdan ne istediğimi çok iyi bir şekilde anlıyor yani sanki aklımı okurcasına ona ne istediğimi söylüyorum ve o da anında anlıyor. Onunla berber çalışıp bu albümü meydana getirmek benim için çok keyifli ve çok onur verici oldu. albüm kaydı süresince, yani iki ay boyunca Bahamalar’daydık oldukça keyifliydi. Aynı zamanda bass çalarak da albümde bana eşlik ediyor.
Çok genç olmana rağmen bir sürü ödül kazandın. Bunun gerçekleşeceğini düşünüyor muydun? Bu çok heyecan verici olmalı.
Hiçbir zaman bunların gerçekleşeceğini düşünmemiştim tabiî ki. Ama her kez gibi benim de hayalimdi. Ve ilk ödülümü aldığımda resmen şok geçirmiştim ama daha sonra bu bir başlangıç diye düşündüm ve dediğin gibi gerçekten çok heyecan verici bir durum.
Şu sıralar Amy Winehouse, sen ve yine r’n’b ve soul müzikle ilgilenen birçok isim zirvede. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Her dönem belli müzikler daha popüler oluyor. Bu da böyle bir dönem demek ki. Ancak ben r’n’b ve soul müziğin hiçbir zaman “az sevilenler” kategorisine düştüğünü düşünmüyorum. Önemli olan yapılacak olanı en iyi şekilde yapmak.
Peki bu kadar yoğun tempoda bir erkek arkadaşın var mı ya da sosyal hayatın nasıl?
Kendimi tam olarak verebileceğim ir dönemde değilim birinden birini tam yapmak istiyorsam birinden vazgeçmem gerekli. Vazgeçmek demeyelim ama yine de zor olur benim için. Benim bir tane değil birçok erkek arkadaşım var:) Sosyal hayata gelince dışarı çıkmayı eğlenmeyi, ne bileyim gece çıkmayı filan arada sırada istiyorum. Ama çalışma tempomdan ötürü zor oluyor. Ama açıkçası öyle çokta sevmiyorum dışarılarda olmayı:)

İpek Atcan
Ağustos 2007 - Blue Jean

-AYÇA SARIGÜL-


Müziğe ve enstrüman çalmaya nasıl başladın?
İlkokul ikide Melih Kibar’ın tuşlu çalgılar kursunda klavye çalarak başladım. Liseyi İstanbul Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi müzik bölümünde okudum. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarında obua bölümündeydim. Obua bölümünü bitirmedim ama 6-7 yıl yarı zamanlı eğitim aldım. Bu arada lise bitti, Bilgi Üniversitesi’ni kazandım, oraya obua ile girdim aslında ama daha sonra ikinci sınıfta müzik teknolojilerini seçtim. Girişim 2000. Hala devam ediyorum! :) Bu dönem bitecek artık:) Bass çalmaya ise lise sonda Buket Doran’la çalışarak başladım.
Bugüne kadar çaldığın gruplar?
Lisede grubumuz vardı ama tabii tam istediğimiz soundu yakalayamamıştık,adı bile yoktu:) Locked’la çaldım ben ama daha sonra ayrıldım gruptan. Ardından bir kız grubu kurdum, o grupta da Almora’dan Nihan Kızıltan vardı, lise arkadaşımdır kendisi. Grubun adı Fugu’ydu. Onun ardından Turgut Berkes’le çalmaya başladım. Ardından Aylin’le tanıştık. Her şey güzel, süper eğleniyoruz! :) Bir de en yeni olarak Portecho ile çalmaya başladım.
Müzik dünyasında kadın olmanın avantaj ve dezavantajları neler?
Pek bir dezavantajı yok. Sadece şöyle; bir erkek grubunu insanlar alışkın olduğu için, normalde, gelip üç kişi izliyorsa, bir kız çaldığında 8 kişi izliyor. Bir de “çalabiliyor mu?” diye izleme, küçümseme hevesi var. Ama sadece rock müzikte böyle bu; yani konservatuarı düşününce kızların sayısı erkeklere oranla çok daha fazla. Avantaj olarak ise fark eden bir şey yok. Sonuçta bu yetenek işi:)
Janis Joplin’den Pink’e, Tina Turner’dan Özlem Tekin’e kadar genelde rock müzikte ön plana çıkan kadınlar erkeksi bulunuyor. Sen kendini bu açıdan bakıldığında nasıl görüyorsun? Kadınların müzik dünyasında varlığını sürdürmesi için mücadeleci olması gerektiğini düşünüyor musun?
Söylediğim problemlerden başka bir problem yaşamadığım için düşünmüyorum. Zaten takmıyorum eleştirileri. Erkeksilik olayı ise bence şundan kaynaklanıyor: Sahnede olmak başka bir şey, daha güçlü hissediyorsun kendini. Tabii güçlü hissetmek erkeksi olmaksa:)
Kariyerin boyunca başına gelen ilginç bir olay?
Bir ara şalvar giyiyordum ben, seyircilerden biri şalvarımı istedi Adana konserinde. Normalde kravatımı istiyorlar, bilekliğimi istiyorlar filan. O konserde de biri kravatımı istedi ben vermeyince “O zaman şalvarını ver.”dedi!:) Genelde çok şeker oluyorlar zaten, kötü olan hiçbir şey gelmedi başıma.
Etkilendiğin, örnek aldığın bayan enstrümanistler kimler?
Me'shell Ndegeocello, Ronda Smith, Paz Lenchantin, Gail Ann Dorsey, D’arcy, Tori Amos, PJ Harvey, Buket Doran, Şebnem Ferah ve Oya Erkaya.
Kendi enstrümanında “ders kitabı” olarak gördüğün albüm veya müzisyenler kimler?
Mesela çalış stilini beğendiğim Ronda Smith var . Aynı şekilde Me’shell de öyle. Albüm olarak da Tool’un sound’unu çok seviyorum; bütün albümlerini. Bass ve davul soundu inanılmaz.Mesela Radiohead’i de çok severim. Hem sakin bassları, hem karışık bassları seviyorum. Funky bassları zaten çok seviyorum.
Türkiye’de aileler çocuklarının müzikle ilgilenmesini istemiyor, riskli buluyorlar. Senin ailenin tavrı ne oldu, destek oldular mı ya da şuan tavırları değişik mi?
Benim annem çok iyi bir müzik dinleyicisidir. Babam da biz ne dinliyorsak onu dinler, uyumludur:) Ben annemin gitarıyla başladım zaten lisede; yani obua çalıyordum aslında ama okulda gitar bölümünde olanlara “Bana gitar öğretsene, Metallica’dan Mama Said’i çalayım, lütfen!” derdim. İlk çaldığım şey ‘Mama Said’dir zaten:)
Ailem her zaman beni destekledi valla. Şu anda hoşlarına gidiyor bulunduğum nokta, gelip izliyorlar zaten. Sadece uzaktaysam özlüyorlar. Hatta annem geçenlerde şikayet etti: “Gazeteye ilan vereceğim kızım özledim eve dön diye”:)
Müzik dünyasında erkeklerin ön planda olması sence fiziksel mi kültürel mi?
Biraz kültürel. Çünkü toplumlar ataerkil, o yüzden normal aslında. Ama yeni yeni değişti bu durum. Aslında yeni de değil, vardı hep kadınlar ama görmezden geliniyordu. Fiziksel olduğunu düşünmüyorum.
Gelecekte kendini nerede görüyorsun?
Şu anda üç grupta çalıyorum; Portecho, Aylin Aslım ve Turgut Berkes. Portecho henüz çok yeni zaten. Bu üç grup güzel dönüyor şimdilik. Geleceği güzel görüyorum. Aylin’le devam zaten, yeni albüm çalışmaları başlayacak yakında. Ben çalmayı zaten hep istiyorum ama bir yandan ses teknolojisiyle de ilgilenmek çekici geliyor..
Müzisyen olmak isteyenlere önerilerin neler?
Biri yetenekliyse bir şekilde çıkar bir yerden zaten. Aile desteği almasa da isterse yapar. Bir de ne yapmak istediklerini çok iyi bilmeleri lazım. Mesela ben obua çalıyordum ama asla klasik müzik dinlemiyordum. O yüzden çok doğru bir enstrüman seçimi değildi bu -ama obuayı da seviyorum ayrı mesele:)- Ama daha sonra niye dinlediğim müziği yapmıyorum diye düşündüm ve bassa ağırlık verdim. Dediğim gibi gerçekte ne istediklerini anlamaya çalışsınlar. Ve çalışmaktan sıkılmasınlar.

İpek Atcan
Aralık 2006 – Blue Jean