24 Nisan 2009 Cuma

DUMAN



DUMAN BİR İKİ, DUMAN BİR İKİ!

4 yılın ardından beklenen “bir” albümle değil, herkesi şaşırtarak “iki” albüm ile karşımıza çıktı Duman. Ve herkesin merakla beklediği bu albüm(ler) hakkında sorularımızı sormak üzere grubu ziyaret ettik.



Bir kere Duman ile röportaj yaptıysanız sonraki olası Duman röportajı ihtimallerinden çekinebilirsiniz. Çünkü onlardan uzun cümleler almak oldukça zordur. Ama bu röportaj son derece keyifli geçti. Ben (İpek), Çetin’den biraz daha önce grubun menajeri Şermin’in harika bir deniz manzarasına sahip ofisinde Ari ile sohbet ederken bunun sebebini az çok öğrenmiş oldum. (Alın size tüyo) “Röportajlara geliyorlar ve şarkıda ne anlatmak istediğimizi soruyorlar. Biz zaten şarkımızla bir şey anlatıyoruz. Bir ne anlattığımızı sesli anlatmak saçma geliyor” dedi Ari. Aslında oturup düşününce de hak veriyor insan. Ardından assolist Çetin (günahını almayalım, araçta problem çıkmış), stajyerimiz Fulin ve grubun geri kalanı geldi. Başladık sohbet etmeye. Yer yer derin sessizlikler, yer yer kahkahalar. Beklendik ve beklenmedik bir sürü parça ile karşılaşacağınız bu iki albüm zaman zaman sizi şaşırtacak, zaman zaman da ağlatacak… Yine her duyguyu barındıran parçalar ile kaşımıza çıktı Duman. Çok konuşulacak, çok sevilecek bir albüm (ups iki albüm) daha…

“Konser” albümü, “Seni Kendime Sakladım,” ardından da Yakup’la yaptığınız “Karanlıkta” projesi ile oldukça yoğun günlerden sonra, üç yıldır Duman ortada yoktu. Üç yılın kabaca toparlamasıyla başlayalım.
Kaan: Dört yıl oluyor aslında. Konserler yaptık, arada askere gittik. Parçaları düzenledik, hep beraber çalıştık, ettik bu albümü çıkarmak için. Konser yani, başka bir şey yok. Genelde bu.
Batuhan: Evet, yurtiçi, yurtdışı konserler. Zaten başka bir şeye vakit de kalmıyor. Provalar…
Albümlerdeki parçalar ne zaman oluştular?
Kaan: Bestelenişleri bayağı geniş zamanlara yayılmış olabilirler ama son toparlamaya, son aranjmanlara gitmeden bir sene önce başladık ufak ufak. Askerden döndükten sonra da yaptık. En uzun ön çalışmayı bu albüm için yaptık diyebiliriz.

İZOLE ORTAMDA ÇALIŞMA
Albümü İrlanda’da kaydetme süreci var bir de. Onun hikayesi nedir?
Kaan: Parçaları yaparken aramızda konuşuyorduk bu albümü yurtdışında kaydedelim mi diye. Menajerimiz de bu muhabbetlerden sonra araştırmalara başlamış, bize birkaç örnek getirdi. Biz de arasından burayı seçtik. Çünkü çok izole, konsantre olabileceğin bir yer.
Los Angeles’ta da bir yer düşünmüştünüz galiba.
Kaan:
Los Angeles var, Seattle olacaktı.
Deneyip de sound’unu beğenmediğiniz bir yer de olmuş galiba.
Ari: Denediğimiz olmadı.
Batuhan: Memphis’te Sun stüdyosunda bir kayıt yaptık, belki odur dediğin.
Kaan: Elvis Presley’nin stüdyosu, ama orada kayıt yapılmıyor artık.
Batuhan: Turistik bir yer artık.
Ari: Beğenmedik diye bir şey yok ama.
Kaan: Müthiş bir yerdi yani.
Aradığınız şey neydi tam olarak? Buradaki ortamdan uzaklaşmak mıydı, yoksa sound açısından mıydı? Buradaki stüdyolardan memnun olmadığınız yanlar mı vardı?
Kaan: Bu müziğin senelerden beri yapıldığı bir yerde yapmak istedik. Bir kültürü var, kayıt sistemi var, bir de orada deneyelim dedik. Daha geniş bir stüdyo, ilk defa bu kadar geniş bir yerde çaldık. Masa (kayıt masası) çok iyiydi, ses teknisyenimiz, James Durkin süperdi. Mix’çi Pat Dunne, o da öyle. Güzel bir kayıt yaptık yani.
Batuhan: Stüdyo ortamı da çok iyiydi yani, tamamen konsantre olabileceğiniz bir ortam.
Kaan: Dublin’in birbuçuk saat dışında bir yer.
Batuhan: En yakın yer 20 dakika.
Stüdyolarda ekipman olarak farklılıklar vardı herhalde…
Kaan:
Aletler değişmiyor fazla, onları nasıl idame ettireceğiniz mesele. Buradaki teknisyenler de iyi, üç albümümüzde çalışan arkadaşlar da çok iyi arkadaşlardı.
Peki teknik olarak mı sizde iyi bir his yarattı albümü İrlanda’da kaydetmek, yoksa psikolojik olarak mı?
Kaan: İkisi de. Bu albümü kendimiz yaptık, prodüktör de yoktu. Tamamen kendi kendimizeydik, o yüzden en izole, en konsantre olabileceğimiz yer bizim için en avantajlı yerdi. Orası o açıdan çok iyiydi. Sabah uyanıyorsun müzik, akşam yatana kadar müzik. Başka bir şey yok etrafta, hiçbir şey yok. Hayvanlardan başka!
Bundan sonra da tercih eder misiniz böyle uzaklarda albüm kaydetmeyi?
Kaan:
Orada kayıt esnasında dedik zaten, bir daha buralara gelinebilir yani.
Ari: Kayıt için dedik ama.

ARTIK DAHA ÖZGÜR

Önceki albümlerde prodüktör olarak Murat Akad’la çalışıyordunuz, şimdi grup olarak prodüksiyonu hallettiniz. Bu nasıl bir fark yarattı sizce?
Kaan:
Parçalar hakkında tamamen dördümüzdük, beşinci bir ses yoktu, biz karar veriyorduk her şeye. Muhabbet ede ede, en güzelini bulana kadar takıldık. Daha özgür oluyorsunuz her açıdan. Eski albümlerde de özgürdük aslında. Burada daha da özgür oluyorsunuz bir şekilde.
İki albüm fikri nasıl oluştu?
Kaan:
Zaman uzun olunca baktık parçalar gidiyor, 14, 15, 16, 17, 18... (gülüyor) 20 olmuş. 20 parça da bir CD’ye sığmıyor, böyle yaptık.
Bizim piyasamızda iki albüm risk gibi de görülebilirdi. Siz de 4 şarkıyı dışarıda bırakalım tek albümle çıkalım diye düşündünüz mü?
Batuhan: Uzun bir ara olmuştu aslında.
Kaan: Yapmışız parçaları, dinleyici bekliyor, paylaşalım dedik. Daha fazlası daha iyi olur diye düşündük.
Şimdi 20 şarkı daha ekleniyor Duman kataloguna, konserler de daha yoğunlaşacaktır herhalde…
Kaan: Konserler daha da yoğunlaşamaz herhalde, hep yoğundu. (gülüyor)
Ari: Evet, baştan aşağı yenilenmiş gibi olacak. Yeni şarkıları dinlemek isteyecek herkes, biz de onları çalmak isteyeceğiz, repertuar tazelenmiş olacak bir şekilde.

O KADAR EMEK, KALİTESİ DÜŞÜK MP3
Albüm çıkmadan önce internete düştü. Nasıl sızdı kayıtlar?
Kaan:
Biz de tam olarak bilmediğimiz için kimseyi zan altında bırakmak istemeyiz. Bir şekilde oldu çıktı, biz o kadar kaydettik, ilk kez dinleyişleri kötü bir kayıtla oldu. Çünkü o çekimde bayağı bir kalitesi düşüyor parçaların.
Asıl can sıkıcı olan kötü kayıtla dinlemeleri galiba. Yoksa insanlar dinlesinler ne güzel denebilir ama...
Kaan: Tabii canım, yoksa bugün zaten internette.
Kaan: Bizim için dört negatif gün oldu işte, albüm çıkana kadar. Paylaşsın insanlar müziği. Kaliteli bir şekilde dinlemek isteyenler gidip CD’sini alacaktır. Ben de dinlemek istediğimde gidip CD’sini alıyorum.
Nasıl haberdar oldunuz internete düştüğünden?
Kaan:
Menajer bizi haberdar etti. Tek tek birbirimizle paylaştık. Büyük bir şey değil aslında, bütün dünyada oluyor bu durum. Biz de yetişiyoruz işte. (gülüyor)
Batuhan: Konserden birkaç gün önce parçaları ezberlemek isteyenler için de fırsat oldu böylece.


CENGİZ BAYSAL ARTIK TAMAMEN DUMAN’DA
Cengiz Baysal da gruba katıldı bu arada, artık resmi dördüncü eleman olarak. Nasıl oldu?
Cengiz:
Çok doğal oldu aslında. Daha önceki albümlerde de parça yazımlarında birlikte çalışıyorduk, davul partisyonlarında fikir vermeye çalışıyordum. Ama o aralar kendi albümlerimi de yapıyordum, kafamın içinde başka projeler de vardı, değişik müziklerin peşinde de koşuyordum. Bir dönem geliyor, müzikal olarak yapmak istediğiniz şeyler kesişiyor. Doğal olarak kendinizi bir grubun içinde buluyorsunuz. Her müzisyen için hayatının dönemlerinde limanlar oluyor, kendinizi müzikal olarak, sosyal anlamda rahat hissettiğiniz. Böyle doğal olarak gelişti, kendimi bu müziklerin bir parçası olarak hissediyorum.
Kayıtlarda üretim olarak daha fazla katkıda bulundunuz mu, rolünüzün genişlediğini hissettiniz mi?
Cengiz: İki parça yazdım, iki albümde birer parçam var. Bu bir yenilik. Diğer tarafı; hep böyle çalışıyorduk zaten. Kaan, Ari, Batuhan beni önceden de hiç bir stüdyo müzisyeni gibi hissettirmedi. Birlikte provaya giriyorduk, şunu deneyelim gibi en akla gelmedik fikirleri deneyene kadar, kaydı yapana kadar her türlü ihtimali gözden geçiriyorduk. Bu albümde de öyle oldu.
Grubun gerisi için bir rahatlama da oldu mu, Cengiz Baysal’ın full-time üye olması?
Ari: Cengiz Baysal hocadır, (kahkahalar) o yüzden katkısı zaten tartışılmaz.
Kaan: Bu albümde ön çalışma biraz daha uzun olduğu için, konserde çalıyormuşçasına bayağı bir döndük şarkıları. O yüzden bu albümde biraz daha canlı çalım hissini vermişizdir belki bir aradayken. Önceden parçalar albüm bittikten bir sene sonra konserlerde daha iyi oturuyordu. Şimdi o süreci öncesine almış olduk. Parçaları oturttuk sonra kayda girdik, öyle bir fark var.

YİNE AYNI EKİP, YİNE AYNI ENSTRÜMAN
Albümün sizin için öncekilerden farklı yanı nedir?
Kaan:
Farklı bazı tınılar taşıyor. Sound farkı var, başka stüdyo. Bu kadar.
Batuhan: Onun dışında bir şey yok, yine aynı ekip, aynı enstrüman.
Kaan: Elimizden geldiğince doğal bir şekilde içimizden gelenleri çıkartmaya çalıştık işte. Farklılıkları siz tespit edin artık.
Albümlerin isimlerinin “Duman 1” ve “Duman 2” olması, ilk albümle birlikte 10. yılınız olduğunu da düşünürsek yeni bir başlangıcı mı ifade ediyor.
Kaan:
Basit olsun diye düşündük. İki albüm çıkıyordu, bir isim hissiyatı gelmiyordu. A-B, Alfa-Beta, 1-2 gibi düşünüyorduk, 1-2 de klasik bir yöntem gibi geldi bize.
Hangi şarkıların hangi CD’ye gireceğine nasıl karar verdiniz?
Batuhan:
Çok uzun düşündük. (gülüyor)
Kaan: Stüdyoda bir tahta vardı şarkıların isimlerini yazdığımız. Öyle oynaya oynaya yaptık. Özellikle ayırdığımız, birisi ağır, birisi hızlı olsun, ya da biri karanlık, biri açık olsun gibi bir ayrıma gitmedik. Güzelce, sıkılmadan dinlenebilir bir liste yapalım dedik.
Batuhan: Birkaç tane değişik CD’miz olmadı da değil ama.
Kaan: Hızlı şarkılarımız var, orta tempolular, slow’lar... İşte onları dağıttığında bir liste çıkıyor karşına.
İlk başta kafamda bir albümde ağır ve damar şarkılar diğerinde de daha punk şarkılar gibi bir bölünme bekliyordum aslında.
Kaan: Şimdi öyle bir şey yaptığın zaman, damar üzerine damar artık orada patlayabilir çocuklar.
Ari: Damar damar üstüne binebilir o zaman!
Önceki albümlere göre politik yoğunluk daha fazla gibi. Dört ya da beş şarkıda hissediliyor bu.
Kaan:
Her zamanki oranda tutmaya çalıştık aslında.
Ari: 20 şarkı olunca çokmuş gibi gelebilir.
Kaan: Ya çok olsun zaten. Dört beş de yoktur da, sen bir daha bir incele.
Batuhan: Hangilerini tespit ettin?
‘Hayvan’ var.
Kaan:
‘Rezil’ var, ‘İyi de Bana Ne’ var... Üç taneymiş işte. Ama ‘Rezil’ çok uzun olduğu için iki parça gibi algılanmış olabilir!

ÖNCELİK TÜRKİYE’NİN

Daha evvel yurtdışı konserleriniz de oldu. Nasıl gelişti? Ve nasıldı konserleriniz?
Cengiz:
Nasıl geliştiğini bilmiyorum açıkçası! (kahkahalar) Bana “Amerika’ya gidiyoruz, hazırla çantayı” dediler, gittik.
Kaan: Memphis’te bir organizasyonda Türkiye onur konuğuydu, organizatörler de bizi düşünmüşler. Aretha Franklin, Santana falan var, seve seve çalarız dedik. Organizatörler de biz gitmişken New York, Los Angeles ve Washington’da birkaç konser daha ayarladılar. Çok iyiydi, çok kalabalıktı, bayağı eğlendik. Ses sistemleri falan müthiş.
Cengiz: Rock geleneği çok oturmuş olduğu için gittiğiniz her kulüpte çok rahat ediyorsunuz sound açısından.
Sade bir kapak, sizin fotoğraflarınız yok bu sefer. Nasıl çıktı bu fikir?
Kaan:
Biz tercih ettik bunu, sade olsun dedik, geri kalanını onlar yaptılar. Kendiliğinden oluşuyor bunlar, biz yeni bir döneme geçiyoruz denmiyor ama sizi götüren ortam, başka plak şirketi, kendi prodüktörlüğünüzü yapıyorsunuz, yeni bir dönem oluyor kendiliğinden.

BEST OF İÇİN ERKENDİ
“Best of” albümü ve “Konser” albümü çıktı. Onlarla ilgili görüşleriniz neler?
Kaan:
Plak şirketlerinin bütün dünyada yaptığı normal işlerdir bunlar. “Greatest Hits” miydi, “Best of” muydu, onun için biraz erken olduğunu düşündük, aslında dokuz senede yapılmaz yani.
Ari: Sene olarak bakma abi, üç albüm olarak bak.
Kaan: Yani bu bir pazarlama yöntemi, para kazanıyor insanlar sonuçta. Biz o konuların içinde hiç olmadık yani. Bize danışılmadı en azından, bir tanıdık geldi “A sizin albüm çıkmış” diye getirdi.
Batuhan: Evet, sokakta öğrendik biz de.
Kaan: Dinleyen, seven biri için bu tarz şeyler koleksiyon için iyidir yani, o yüzden iyi bir şey.
Böyle bir dönemde albüm çıkarma fikri korkutmadı mı sizi, kriz vs?
Kaan:
Yok, biz dedik çıkaralım, alan alır. Satılmazsa da biz yapmış oluruz. Plak şirketi ilgileniyor o kısımla biz sadece müziğimizi insanlara iletelim ve konserlerde de onlarla çalıp söyleyelim istiyoruz. Kriz tabii herkesi etkiliyor. Ama bizim olayımız mümkün olduğunca konserler vermek ve dinleyici ile paylaşmak. Bizim için konserler önemli, plak şirketi için ise satış. İlk albümümüzden beri hiç satış kaygısı taşımadık
Birkaç provanıza denk gelmiştim, müzik alıp başını gidiyordu. Parçalar da öyle oluşuyor herhalde?
Kaan: Evde kim yapıyorsa yapıyor beste, ardından da aranje ediyoruz. Ama senin denk geldiğin bizim çalışmalarımızın %60’ını oluşturuyor zaten. O bir parça üstünde çalışma değil de tamamen boşluğa kendini bırakıp çalmak. Oradan da bir şeyler çıkıyor onları da konserlerde aralara serpiştiriyoruz ya da fikirler geliyor aklımıza.
Son olarak 5 Nisan’da hayranlarınızı ne bekliyor?
Kaan:
Yeni albüm konseri olacak, bu albümü çalacağız. Konserlerde ortalama 22-23 şarkı çalıyoruz. Elektriğe göre yol alıyor.



Duman’ı yakalarız da futbol muhabbeti yapmaz mıyız? Enteresan bir dağılım var grupta. Ari dışında herkes Fenerbahçeli, Ari ise Galatasaraylı. Röportajın yapıldığı gün ise Galatasaray’ın Hamburg karşısında yenileceği gün idi:)

Fenerlilerin ağırlığı var galiba grupta?
Kaan:
Var, büyük ağırlık var, 3’e 1. Üçün biri oluyor Ari!
Ari: Nerede çokluk, orada... Alacağız maçı, ben inanıyorum ona. Stadın önemi yok, kupayı almak önemli bence.
Kaan: Batuhan’la hemen hemen her hafta Fenerbahçe maçına gideriz. Diğerlerini de televizyondan seyrederiz. Futbolu spor olarak da seviyoruz. Fanatizmin ötesinde.
Var mı öyle bir araya gelip halı saha maçı yapma durumlarınız?
Kaan:
Eskiden yapardık, sonra Batuhan son maçta bacağını kırınca, sanal alame geçtik. Mesela biz manyaklık yapıyoruz, hep beraber aynı takımın içinde olup Türkiye’ye kupa kazandırıyoruz. Dört kişi paslaşıyoruz.


Çetin Cem YILMAZ & İpek ATCAN
Blue Jean - Nisan 2009

KELLY CLARKSON


YENİLİKÇİ KELLY


Telefonun bir ucunda Kelly Clarkson, bir ucunda ben; kendisiyle yine son derece enerjik olan parçalarının yer aldığı yeni albümü “All I Ever Wanted” ile ilgili keyifli bir sohbet gerçekleştirdik…


American Idol (bizdeki popstar yarışmalarının orijinali) birinciliğinin ardından dünya çapında üne kavuşan genç mi genç, güzel mi güzel Kelly Clarkson şimdi de yeni albümü “All I Ever Wanted” ile iki yıl aradan sonra sevenleri ile buluşuyor. Bizdeki popstar, xstar yarışmalarını duyunca insanın arkasına bakmadan kaçası geliyor ama orada öyle değil işler, gerçekten “star” çıkıyor bu yarışmalardan. Bu yarışmaların en ünlü kişiliği Kelly Clarkson son albümüyle ilgili sorularımı yanıtladı. Aslında aşağıda okuyacaklarınızdan çok daha fazla sorum vardı, ama “Just one more question” diye araya giren operatör epey moralimi bozdu. Malum telefon röportajı, kim bilir daha kimler vardı sırada, o yüzden de itiraz etmedim, önümüzdeki maçlara baktım. Ama adını da bir kenara not aldım operatör, bittin sen :p

American Idol Yarışmasının ilk birincisisin ve ardından çok ünlü oldun. Bunu tahmin ediyor muydun?

Açıkçası tahmin etmiyordum, bunun üzerine düşünmemiştim de. Ama gerçekleşince çok sevindim. Sonuçta milyonlarca hayranınız oluyor ve sizden bir albüm bekliyorlar, bu gerçekten çok güzel.
Bazıları yarışmalar sayesinde ünlü olan kişilerin diğerlerine göre daha çok çalışması gerektiğini düşünür. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Ben öyle düşünmüyorum. Bence bu endüstrideki herkes çok çalışmalı. Sadece benim gibi insanlar değil… Yani gazeteci, televizyoncu herkes çok çalışmalı bu endüstride. Bizim yaptığımızı yapmak isteyen milyonlarca insan var bu yüzden yaptıklarımızı yeni, yenilikçi tutmalıyız, neşeli olmalıyız.
Bu albümünde Dr. Luke, Katy Perry, Howard Benson, Max Martin ve Ryan Tedder gibi birçok ünlü ve başarılı isimle çalıştın. Biraz bundan bahsedebilir misin?
Dr. Luke ve Max Martin ile başka kayıtlar için de çalışmıştım. Katy Perry gelince onunla önceden tanıştım ancak açık konuşmak gerekirse ‘I Do Not Hook Up’ için onunla beraber hiç stüdyoya girmedim. İlginçtir ki aslında bu albümde çalıştığım kişiler daha önce de çalıştığım kişiler, yeni olanlar sadece Katy Perry ve Howard Benson. Bu albüm diğer albümlerimden biraz daha farklı oldu. Aslında bir sonraki albüm her zaman bir öncekinin takipçisi oluyor…
Geçmişinle bugünün arasında müziğin, yazdığın sözler ve duyguların açısından ne gibi farklar var?
Eh biliyorsun ben bir kızım ve kızlar günden güne değişir (gülüyor), hatta saat başı değişir! Neden bilmiyorum ama bu albüm müzik bakımından diğerlerinden biraz daha farklı. Ve beni tanıyanlar bunun için heyecanlanıyor. Genel olarak ben de heyecanlıyım. Aranjmanlar ve fikirlerim albümü son derece renkli yaptı, bu çok eğlenceli. Bilmiyorum albüm de rollercoaster gibi bir şey. Son derece heyecanlı. İşte bu benim!
Katy Perry ile stüdyoda çalışmadığını söylüyorsun peki, hakkında ne düşünüyorsun, o da son dönemin başarılı kadın şarkıcılarından…
Aslında çok şans eseri gelişti her şey. Katy ile birkaç sene önce konserlerimden birinde tanıştım. Çok hoş ve çok enerjik bir kızdı, aynı zamanda da çok iyi bir şarkıcı ve söz yazarı. ‘I Kissed A Girl’ ile çıkış yapması çok harika. Ama söylediğim gibi birbirimizi tanımıyorduk ve tesadüfi bir şekilde tanıştık. Onu bir şarkıcı olarak çok beğeniyorum.
Son 50 yılın pop kitabını yapacak olsaydık hakkında ne yazmamızı isterdin?
Sanırım farklılık yaratmış olmak isterdim. Beni birçok alanda hatırlamalarını isterdim. Müziği çok seviyorum; country olsun, R&B olsun, pop, rap, hepsi… Bilmiyorum sanırım hep aynı albümleri yapamam. İnsanların albümümü alırken heyecanlanmasını istiyorum. Albümümde pop müziğin yanı sıra R&B de var. Böyle olmalı bence.
Albümün çıkar çakmaz büyük bir Avrupa turnesine başlayacaksın. Türkiye’ye de gelmek istiyor musun ya da gelecek için böyle bir plan var mı?
Tabii ki Türkiye’ye gelmeyi çok istiyorum. Aslında Avrupa’da çok yoğun bir turnem olacak ama maalesef Türkiye kaçırdığımız yerlerden bir tanesi. Ama gerçekten orayı ziyaret etmek ve oraya da bir turne yapmak istiyorum. Bilmiyorum turneler işimin en sevdiğim yanlarından birisi.
Peki gezmek amaçlı hiç Türkiye’de bulundun mu?
Hayır, hiç Türkiye’de bulunmadım. Türkiye’ye en yakın Mısır’a geldim sanırım. Aa hayır, pardon en yakın Yunanistan’a geldim. Yunanistan hemen Türkiye’nin yanındaydı di mi? Evet, evet, epey yakındım yani :)


BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?

• Kelly Clarkson’ın Yunan, Alman ve İrlanda kökenlerine sahip olduğunu…
• Miley Cyrus’un büyük bir Kelly hayranı olduğunu…
• Lise yıllarında katıldığı bir grupta davul çaldığını, ancak sonradan okul korosundakilerin sesini duyduğunu ve koroya katıldığını…
• Vitamin Water’dan modellik teklifi aldığını, ancak kilo vermesini istedikleri için yapamadığını, fakat ünlü olduktan sonra kilo vermemesine rağmen Vitamin Water’ın modeli olduğunu
• Bir keresinde Kelly’nin bisiklete binerken bir geyiğe çarptığını ve yaralandığını…
• En çok tanışmak istediği kişinin Missy Elliott olduğunu biliyor muydunuz?


İpek ATCAN
BLue Jean - Nisan 2009

CORBIN BLEU


SÜTLÜ ÇİKOLATA

High School Musical’ın son derece yetenekli ve sütlü çikolata yıldızı Corbin Bleu, ikinci albümü “Speed Of Light” ile tekrar sevenlerinin karşısında.


Tüm dünya gençliğini peşinden sürükleyen, ekranların başına sabitleyen, hatta kendini tekrar tekrar izleten High School Musical’ın yıldızı Corbin Bleu, herhalde Zac Efron ve Vanessa Hudgens’dan sonra izleyenlerin gönlünde taht kuran üçüncü kişi. Bilmiyorum dikkat ettiniz mi (ki elbette etmişsinizdir) sadece High School Musical’da yer alan oyuncular değil, Disney Channel yapımı olan her dizide, filmde inanılmaz yetenekli oyuncular ve hatta zaman zaman da “çocuklar” yer alıyor. Corbin Bleu da kesinlikle o yetenekli isimlerden bir tanesi. Hatta insan sormadan edemiyor; bir tane mi boş insan çıkmaz ey Disney?

HER YANIMDAN YETENEK FIŞKIRIYOR

Henüz 20 yaşında ama o bir dansçı, o bir model, o bir oyuncu ve o bir şarkıcı… Evet, bütün bu özellikler tek bir bünyede toplanmış ve o bünye bunu kaldırabiliyor. 2007 yılında ilk albümü “Another Side”ı yayınlayan Corbin, o albümünden çıkan ‘Push It To The Limit’ şarkısı ile Billboard Hot 100 listesinde 15. sıraya kadar yükselmişti. Bunun yanı sıra yine aynı şarkı bir Disney Channel yapımı olan “Jump In!”in soundtrack’inde de kullanılmıştı. Yetenekli arkadaşımız Corbin Bleu bir yandan film çalışmalarına devam ederken bir yandan yeni albüm kaydına da önem vermiş, birçok pop ve R&B yıldızının çalıştığı Brian Kennedy, Eric Hudson ve Terry Thomas gibi ünlü prodüktörlerle bir araya gelip albümünü kaydetmiş. Pop-rock, dans ve R&B’ye yakın bir sound’a sahip olan albümünden ilk single’ını da ‘Moments That Matter’ parçası olarak seçmiş. Bakalım daha uzun süre Corbin ile haşır neşir olmaya devam edeceğiz gibi gözüküyor.

Kısa Kısa…
• İki yaşından beri bu piyasanın içerisinde.
• Küçük yaşlarından itibaren Macy's, Gap, Target, ve Toys R Us gibi birçok ünlü markanın modelliğini yaptı.
• 10 yaşına kadar Los Angeles’ın en prestijli dans okullarından Debbie Allen Dance Academy’e gitmiş.
• Lise yıllarından yine çok ünlü bir sanat lisesinin tiyatro bölümünde okumuş.
• Disney Channel’ın en çok ses getiren 3 filminden ikisinde onun da katkısı var “High School Musical” ve “Jump In!”
• En sevdiği oyuncular Jennifer Garner ve Angelina Jolie
• En sevdiği kitap The Great Gatsby
• Annesi ona büyük ayaklarından dolayı “Sasquatch” diyor.
• En sevdiği müzisyen Michael Jackson
• Piyano çalıyor.

İpek ATCAN
Blue Jean - Nisan 2009

NEM


KOZMİK DOĞANIN SESİ…

Nem 2006’da çıkardıkları “Güneşte Yalnız” albümü sonrası üç yıl süren sessizliğini bozdu ve yeni albümü “Kristalize” ile tekrardan dinleyici ile buluştu.


İlk albümden bu yana üç yıl gibi bir süreç geçti. Nasıl geçti bu üç yıl, neler yaptınız, neler dinlediniz, nelerden etkilendiniz?
Hakan Özlücan: Aslında buna biraz özen gösteren bir grubuz. Şarkıları tasarlamaya başladığımızda müzik dinlemeyi kestik. Etkilenmekten ziyade insanlar dinlediklerinin sonucunda yarışa giriyor. Uluslararası bir yarış oluyor bu. Daha büyük şartlar istiyorsunuz, prodüktörünüzü bunaltıyorsunuz... Bu süreçte öncelikle bir tavır yakalamamız gerekiyordu, onu yakaladık.
İlk albüm ile kıyaslarsak ne değişti?
Hakan: İlk albümümüzdeki referanslara bağlı kalarak ilerledik. Ne yaparsak yapalım Nem kimliği devam ediyor, bu hissedilir bir şey. Farklı bir müzik zekasına sahip olma isteğimiz devam ediyor ve sınırlarımızı zorluyoruz.
Kıvanç Bosuter: Zaten bir şey yaptıysak, onun ikincisini yaparken ilkinden kopamazsınız. Eğer öyle olursa ilkinde yakaladığınız insanları koparırsınız. İlk albüm çıktığı zaman ikinci albümün soundunu konuşuyorduk. Yaptığımız şeyin farklılığının farkındaydık, başkaları da bunun farkındaydı ve bu albümde de çok uzak bir yere gitmedik.
Hakan: İlk albümde de bu albümde de kozmik temaları, gökyüzünü sürekli olarak irdelememiz bizim için bir ilham kaynağı. Yola oradan çıktık zaten ve bunu müziğimize de yansıttık. Ve herkesin hayal gücünden maksimum faydalandık. İlk albüm sonrası “Nem öyle bir albüm yaptı ki ikinci albümlerinde bunu aşmak için kendilerini çok strese sokmalılar” gibi yazılar çıkmıştı. Bu cevabı çok iyi verdiğimizi düşünüyoruz.
Parçalarınız doğal hayat, insan ve teknoloji içeriyor. Konsept albüm de diyebilir miyiz?
Hakan: Çok da değil. Sevgi taşıyan ve kozmik dokulardan bahseden ve hepsinin bütün olduğunu düşünen pop rock sound’unda bunu büyütüyoruz.
Kıvanç: Şarkılar her birimize farklı şeyler anlatıyor. Ben annem için dinliyorum, başkası başka bir şey için. Ayrıca ben şarkıyı, resmi ya da sinema filmini yapan adamın duygusunu keşfetme taraftarı değilim.
Sound’unuzu nasıl tanımlıyorsunuz?
Hakan: Ben tamamen gökyüzüne bakma hissi olarak görüyorum. Baştan sona kozmik doğa. Umarım herkese bunu yaşatır.
Emre: Ben tamamen beyaz olarak tanımlıyorum.
Ilıca: İlk albüm “Güneşte Yalnız”da çalan dört kişinin ortasında oturuyormuş hissi yaşarsınız. Ama bu albümde daha “pop” olmaya çalıştık. Daha katmanlı, çok kanallı ve aydınlık bir albüm.
Yıllar sana dönüp baktığınızda Nem’in nasıl bir yer edinmiş olmasını istersiniz?
Hakan: Her zaman genç ve ölümsüz. Aynı zamanda da aç. Her zaman daha iyisini yapmak için çalışmak zorundasınız. Şimdi kafamızdaki soru şu: “Bu Puslar Map’i (manası kapakla ilgili kutuda) nasıl aşacağız?”


ALBÜMÜN KAPAĞINA DAİR…
Hakan: İlk albümden beri gelen bir şey var, yıldızlar. “Bu anlamı daha iyi nasıl yükleriz?” sorusu ile kendimizi sorgulayıp duruyorduk. Ve sonuç olarak yıldızların arkasından bir şey almak istedik. O da Voyager 1 oldu. Bunu NASA’dan aldığımız için mutluyuz. Bunu yapan müthiş bir matematikçi ve bunu paylaştığı için kalben de müthiş biri olduğuna inanıyoruz.
Emre Koylu: Voyager 1, Voyager 2 1977 yılında evrendeki yolculuğuna başladı. Şu anda evrende insan yapımı, en uzakta olan cisim. Voyager 1 uydusuna Carl Sagan’ın evrene bir mesaj iletme fikri üzerine bir altın disk yerleştiriliyor ve bu altın disk üzerinde bir takım simgeler var. Bunlardan biri de albüm kapağımızda gördüğünüz, Frank Drake’in yaptığı “Puslar Map” (Puslar Haritası).
Hakan: Bu harita evrendeki güneş sistemimizi gösteren bir harita. 14 tane kalbi atan yıldız var ve merkezi de güneş. Frank Drake 85 yaşında ve o da böyle bir şey beklemiyordu sanırım ve kabul etti. Biz şu anda konuşurken bu güneş sisteminde ilerliyor ve 10 yıl sonra da güneş sistemimizden çıkacak.

İpek ATCAN
Blue Jean - Nisan 2009

PORTECHO


KARANLIK, İÇEDÖNÜK VE PLASTİK

Bundan 2 sene kadar önce çıkardıkları “Undertone” ile büyük ses getiren ve yurtdışında da birçok yerde sahne alan Portecho yeni albümleri “Studio Plastico” tekrar karşımızda.


İlk albümle ikinci albüm arasında neler oldu oradan başlayalım.
Tan Tunçağ: Araya Deniz'in askerliği girdi. O yüzden 2,5 sene sonra yeni albüm yapınca o farklılık da iyice büyük oluyor iki albüm arasında. Tekdüze dans ritimlerinden biraz daha dışarı çıktık, breakdance, breakbeat, R&B gibi değişik, daha kırık ritimlere yol aldık.
Deniz Cuylan: Daha kişisel, içedönük bir albüm oldu diyebiliriz.
Sizin ayrı yaptığınız projeler, Mira ve Norrda'nın ikisi de Portecho'nun aksine downtempo albümlerdi. Onların buna etkisi olmuş olabilir mi?
Tan: Portecho’nun başarısı sadece ritimlerinden kaynaklanmıyor; sözler, konsept, kelimeler ve şarkıların kendi konstrüksiyonu ve içindeki kontrastlar. İkinci albümde daha çok var bu, alaycı bir albüm, kendisiyle de, dans müziğiyle de dalga geçiyor.
Deniz: Birinci parça 'Studio Plastico'da "Get into a smaller size" diye bir söz var. O önemli bir söz. Biz kendi huzurumuzu orada bulacağımızı hissediyoruz. Dünyanın çok noktasında çalıp, çok popüler kitlelere ulaşmaya çalışmayıp, nerde mutluysak onun peşinde koşmayı ve o yüzden genel olarak işlerin boyutunu küçültmeyi kendimize huzur sağlayacak bir çözüm olarak gördük. Nerede huzurluysan oraya git ve orada mutlu olmayı bil.
Şarkıların ortaya çıkışı ve prodüksiyon aşaması nasıl oldu?
Tan: Albümü hazırlamaya başladığımızda yazdığımız ilk parça ‘Waste Of Time’ adlı bir parçaydı. “İşte bu” filan dedik ama sonra albüme bile koymadık. İkinci albümü yaparken nasıl bir çizgide olacağına dair bir fikrimiz vardı zaten ama biraz o fikirden de sapmış olduk. Yani kendiliğinden organik olarak başka bir yere gitti.
Mira için yaptığımız röportajda popüler müzikte Hande Yener gibi isimlerin modern elektronik sound’ları kullandığını konuşmuştuk.
Tan: Hande Yener var, Ayşe Hatun Önal var. Hande Yener’in melodilerine bayılıyorum, çok güzel vokal melodileri kullanıyor her zaman. ‘Kalbe Ben’i de çok seviyorum. Ama yine de müzik yapma biçimi olarak Kim Ki O daha yakın bize.
Deniz: Bugünkü pop müziğine baktığımızda çok over-produced sound’lar var, müziği basmak, sıkıştırmak filan. Artık öyle müzik dinlemekten sıkıldım. O yüzden bu albümdeki dağınık ve pis sound’u çok daha fazla sevdik biz.

Çetin Cem YILMAZ & İpek ATCAN
Blue Jean - Nisan 2009

METRO FM



Evde, okulda, arabada, yolda her an seslerini duyuyor çaldıkları parçalara eşlik ediyor ve bize arkadaşlık etmelerine izin veriyoruz. Radyoculardan bahsediyorum…

Hem radyoculuğu merak edenler, hem de “kime ait bu sesler?” diyenler için Metro FM’i ziyaret ettim. Hepsi birbirinden tatlı, birbirinden enerjik dört DJ; Büşra, Banu, Tolga ve Mustafa. Metro FM onlar için sadece iş yeri değil, aynı zamanda ikinci evleri. Zannetmeyin ki sadece dinlediğiniz programlar süresince radyodalar, genelde eve gitmektense vakitlerini radyoda geçirip, sizler için hep daha iyisini hazırlamaya çalışıyorlar. Evleri gibi görmelerine de şaşmamak lazım, gerçekten de vakit geçirilesi bir yer ve oldukça eğlenceli bir ekip. Ama söylemeden geçemeyeceğim; radyoculuk zor bir meslek… Ki ben çok konuşurum ama bu gerçekten ayrı bir boyut. Müzik çalan süreler hariç bir anı bile sessiz bırakmadan kendi kendinize bir odada konuşuyorsunuz. Ama anladım ki işin sırrı karşınızdaki insanları hayal etmek. Bunu anladıktan sonra delilik sınırına bir adım kala durmuş oluyorsunuz :) Son olarak Metro FM herkese açık! Bu meslek ile ilgileniyorsanız, radyoculuk hayallerinizi süslüyorsa mutlaka Metro FM ile irtibata geçin ve bu şansı değerlendirin.

Büşra Yıldırım (Yaş: 22)
Yayın Saatleri: Hafta içi 10:00 – 14:00 Feel The Energy / Cumartesi 12:00 – 16:00 / Pazar 17:00 – 20:00 Voice Track
En sevdiği sanatçı: Kanye West

Metro Fm Eşittir Eğlence!

Metro FM benim için yabancı müzik olarak ilktir, okuldayken filan hep dinlerdim. Burada bir şekilde büyüyorsun. Gerek müzikleri, gerek yayıncıları ile… İnsan burada kendini bulduğu zaman prensesler ülkesinde gibi oluyor.
Radyocu olmak isteyenlere tavsiye: Önemli olan bu mesleği çok sevmek. Hepimiz bu işe bir aşk ile başlıyoruz. Herkes buna ikinci bir iş olarak bakıyor ama radyoculuk burada bulunan herkesin birinci mesleği. Zaten ben aynı anda başka mesleğin de yapılmasına karşıyım. Böyle düşündükten sonra gerisi geliyor. Tabii eğitim de var bunun içinde. Düzgün konuşmak gerekiyor, bu da zamanla yerine oturuyor zaten. Kendini geliştirmek ve araştırmacı olmak çok önemli. Ben liseden itibaren bu konu üzerine gittim, İletişim lisesinde okudum ve hala da üniversitede radyoculuk okumaktayım.

Banu Candemir (Yaş: 26)
Yayın Saatleri: Hafta içi 14:00 – 18:00 Dj Mermaid / Cumartesi 20:00 – 22:00 Metro FM Hit List / Pazar 16:00 – 17:00 World Wide Countdown
En sevdiği sanatçı: Justin Timberlake

İkinci Evim!

Son altı aydır DJ’lik dışında Müzik Direktörlüğü’nü de üstlendim Metro Fm’de. Tüm müzik akışı ile ben ilgileniyorum. Burası ikinci evim diyebilirim, hayatımdaki pek çok şeyden daha önemli benim için. Özellikle Müzik Direktörü olduktan sonra hayatım tamamen burada geçiyor. Ben küçükken Metro FM dinlerken neler hissettiğimi ve nelerden keyif aldığımı düşünüyorum, akışa yön verirken de bunları baz alıyorum. Şarkılar popüler olunca radyolar her zaman çalar ama bunlardan farklı olarak ne yapabiliriz diye bol bol düşünen biriyim.
Radyocu olmak isteyenlere tavsiye: Üniversitede ne yapsam diye düşünüyordum, radyoculuğa karşı da heyecan duyuyordum. Hatta 23 Nisan özel programında mikrofon başına geçtiğimde çok heyecanlanmıştım. Devam etmek istiyordum, sonra bir fırsat yarattım kendime; hem yeni çevreler edinmek, hem biraz para kazanmak için. Daha sonra da bu işe başlayınca fark ettim ki bu bir iş, hobi değil. Biz bu mesleği yapan insanlar olarak diyoruz ki, “Gelin, olun!”. Pek çok üniversite mezunundan çok daha fazla para kazanıyoruz. Biraz şansımızı zorlamalıyız ve biraz da kendimizi eğitmeliyiz. Çok nadirdir bu eğitimi alıp bu mesleğe başlayan. Özellikle bir bayan için çok ideal bir meslek, programınızı yapın ve evinize gidin. Ayrıca sorumluluk gerektiren bir iş. Çünkü Türkiye’ye konuşuyorsunuz.

Mustafa Kemal Pehlivan (Yaş: 30)
Yayın Saatleri: Hafta içi 06:00 – 10:00 The Big Man Show / Cumartesi 08:00 – 12:00 The Big Man Show Best Of
En sevdiği sanatçı: Duffy

Burası Oyun Parkı!

Sabah dört buçukta kalkıp buraya geliyorum. Buradakiler de benim ailemin bir parçası. Hatta sevgilimden daha çok Tolga’yı görüyorum (gülüşmeler). Radyoculuğa ilk başladığımızda birkaç tane büyük radyo vardı ve bunlardan bir tanesi de Metro FM’di. İlk başladığımda keyif için yapıyordum bu işi, sonradan bir şey oldu ve hayat beni buraya getirdi.
Radyocu olmak isteyenlere tavsiye: Biz “Big Man”de “Yavru Kaplanlar” diye bir proje yaptık ve hala devam etmekte. Kapımız her zaman açık demek bu. Staj yapmak isteyen herkes “The Big Man Morning Show” ekibinin bir parçası oluyor ve bir haftalarını bizimle geçirip, stüdyo tozu yutuyorlar. Korkmamak gerekiyor. Mesela bir keresinde ben başka bir radyodayken programın tam ortasında “ne yapıyorum ben?” dedim ve çıkıp gittim. Duvara bakıp kendi kendine eğleniyorsun kolay değil ama alışılıyor. “Bu eğitimi almadım nasıl olacak?” sorusu herkes tarafından soruluyor ama şöyle söyleyeyim ben heykeltıraşım, akademiden mezun oldum. Bir restauranta yemek yemek için gittim, karşısında da radyo vardı, “aa ne güzelmiş” dedim ve sonrasında da oldu. 15 yıldır da kurtulamıyorum bir türlü. Radyoculukla beraber okuluna ve başka işe devam edebilirsin ama bir noktada seçim yapmak zorunda kalacaksın. Bizler buradayız ve elinizden tutmak istiyoruz, yapmanız gereken tek şey bize ulaşmak. Arayın ve konuşalım.

Tolga Pozam (Yaş: 29)
Yayın Saatleri: Hafta içi 18:00 – 22:00 The Drive Time Show / Cumartesi 16:00 – 18:00 / Pazar 12:00 – 16:00 Sunday Hits
En sevdiği sanatçı: Duffy

Keyif!
Yedi aydır buradayım ancak on bir yıllık bir radyoculuk geçmişim var. Burası bir şekilde ikinci evimiz oldu ve hayatı burada yaşıyoruz. Dinleyici için hayatın ve eğlencenin bulunabileceği bir radyo istasyonu. Gençken Metro FM dinlerdim ve günün birinde bu eğlencenin içerisinde insanın kendisini bulması ve katkıda bulunması ayrı bir keyif.

Radyocu olmak isteyenlere tavsiye:
Dokuz yaşından beri ne yapmak istediğimi biliyorum. Konuşmayı ve eğlendirmeyi seviyorum. Kolay bir meslek değil, yani en azından çıkıp da “merhaba” demek kolay bir şey değil. Mesela yanımıza gelip yayınlara katılan dinleyiciler “aa süper kolay gözüküyor” diye bakıyorlar. Mikrofonu açıp “al konuş” diyorum, kalıyorlar. Bu ufaklıktan gelen, içten gelen bir şey. Bunun bir okulu yok, radyoya girdikten sonra radyoculuğu öğreniyorsunuz. Bu işte usta – çırak ilişkisi vardır. Hepimiz bir şekilde ustaların yanında öğrendik bu işi. Ve bir zaman sonra senin sıran geliyor ve çıkıp sen yapıyorsun program. Mesela benim ilk yayınlarım iğrençtir. Çalışmak, okumak, dinlemek lazım, hayatın içinden olmalısınız. Çünkü milyonlar ile bir şey paylaşıyorsunuz, boş konuşulmamalı. Bu enteresan bir şey, hep derim herhangi bir kişiyi bir odaya koy ve dört saat konuş de; o delidir. Ama önüne mikrofon koy, o zaman DJ’dir.

İpek ATCAN
Blue Jean - Nisan 2009

U2 3D TÜRKİYE’DE!


U2’nun 3D formatlı ‘U2 3D’ filmi, U2’nun 2006 yılındaki ‘Vertigo’ konser turu kapsamında Güney Amerika, Meksiko City, Sao Paulo, Santiago ve Buenos Aires’de gerçekleştirilen 7 stadyum konserinde, dijital 3 boyutlu kameralar ile çekilen görüntülerinden oluşuyor.



Gnçtrkcll – Mars Entertainment Group işbirliğiyle Türkiye’de Cinebonus sinemalarında geçtiğimiz ay izleyicilerle buluşan U2 3D filminin sanatçılar için özel olan gösteriminde biz de vardık. Özel gözlüklerle seyredilen film çok keyifli. Gerçek bir konser performansı gibi. Eğer Bono gelsin saçımı okşasın, The Edge gitarını bana bakarak çalsın, Adam Clayton’ın bas gitarı kucağınızda olsun, davulcu Larry Mullen’ın her vuruşunda kalbim titresin derseniz alın size konserden de öte bir şey. Hatta Metallica başta olmak üzere ülkemizde izlediğimiz birçok büyük sanatçıyı Türkiye’ye getiren Purple Concerts kurucusu Cengizhan Yeldan “3 boyutlu konser sineması bizim sektörü bitirir... U2'nun 3 boyutlu konser filmini kimse izlemesin, ben izledim, tavsiye etmiyorum :)” diyerek konuya esprili bir şekilde yaklaştı... Ama gerçek payı da yok değil. Kısacası durum şudur ki: Çok “gerçek”! Ama yine de hiçbir şey “canlı” konserin yerini tutmaz tabii, o ayrı…

SANATÇILAR İLE SİNEMA KEYFİ

10 Mart günü G-mall’da gerçekleşen gecenin özelliği o gösterimin sanatçılar için özel olmasıydı. Aslı, Pamela, Teoman, Emre Aydın, Ferman Akgül (Manga), Doa, Gökçe, Hayko Cepkin, Mustafa Kemal Öztürk (Badem), Erdem Yener, Melis Danişmend (Üçnoktabir) gibi isimler U2 3D için oradaydı ve biz de onlarla U2’nun yanı sıra gelecek planlarına dair muhabbet fırsatını kaçırmadık. Gökçe’nin ben bu satırları yazarken olmasa da siz bu satırları okurken ekranlarda yeni klibi dönüyor ve albümü çıkmış olacak. Bunun yanı sıra davula profesyonel olarak geri dönen Gökçe bir kız grubu projesine başlamış ve hatta arada konserler bile veriyorlarmış. U2 için kendisi “Bazı gruplar vardır, ‘sevdiğiniz gruplar hangileri?’ diye sorulduğunda saymazsın bile. İşte U2 öyle, çünkü zaten önemlidir ve hayatında bir yeri vardır. Tarzlarını da seviyorum.” yorumunu yaptı. Haziran ayında yeni albüm kayıtlarına başlayacak olan Hayko, U2’nun en çok Batman filminin soundtrack’indeki ‘Hold Me, Thrill Me, Kiss Me, Kill Me’ parçasını kendine yakın görüyormuş. Pamela gösterime katılan tüm ünlü isimler içinde en U2 fanatiği isimdi. “Ben gerçek anlamda müzik dinlemeye başladığım günlerde, 12 – 13 yaşlarında delicesine dinlediğim gruplardandı U2, onlarla büyüdüm. İlk konserlerine 14 yaşındayken Frankfurt’ta gitmiştim. Maalesef Türkiye’ye gelmemeleri kötü. Politik nedenlerden olduğunu söylüyorlar ama biraz da dönüp kendi ülkelerine bakmalılar diye düşünüyorum. 3D çok acayip bir şey hatta içerdeyken ‘Bak bana baktı, bana dokundu’ şeklinde konuşuyorduk :) Tek eksik bulduğum ses daha yüksek olabilirdi, tam bir konser atmosferi için.” şeklinde görüş belirten Pamela, yeni albümü üzerinde çalışıyor şu sıralar. Aslı’nın ise U2’yla alakalı ilginç bir konser hikayesi var: “U2 hiçbir zaman en top gruplarımdan biri olmadı ancak her zaman beğendiğim gruplardan oldu. 1997 yılında topluca arkadaşlarla beraber Selanik’e U2 konserine gittik. Ve çok başarılıydı. Yurtdışına özellikle konseri için gittiğim tek gruptur. 3D bambaşka bir şey, resmen konsere gitmeye gerek yok. Tabii ben başka şeylere dikkat ediyorum, mesela show’una, neden burada böyle şeyler yapamadığımıza... Stadyum konseri vermek ve bu etkiyi yaratmak öyle çok kolay değil. Her birimizin gidecek çok yolu var. İzlerken Hayko ile konuştuk, hangimizi o sahneye koysan o kadar etkileyici dururuz. Ama biz hala o kadar basit ses problemleriyle uğraşıyoruz ki... Biz neredeyiz, onlar nerede...”…

İpek ATCAN
Blue Jean - Nisan 2009

PATLICAN KONSERLERİ (7 MART 2009)




17 Ekimde İzmir’de başlayan Patlican 2008 konserleri 7 şehirde gerçekleşen konserlerin ardından 7 Mart günü Bostancı Gösteri Merkezi’nde gerçekleşen rock şöleni ile son buldu.


BACKSTAGE DEDİKODULARI

Pek sevmediğim bir şeydir backstage muhabbeti, çünkü gruplar bir telaş içerisindedir. Zaten düşünülenin aksine sohbet ve muhabbet yeri değildir. Eh bir de hayranlar akın etti mi anında terk edilmesi gereken bir yerdir. Ancak Patlican konserinde bu öyle değildi bir kere çok güzel hazırlanmışlar. Her şey dört dörtlüktü. Bunun yanında grupların arasındaki arkadaşlık bağlarının güçlü olmasının da büyük etkisi var tabii. Sanatçı kulisleri birer kapalı kutu olmaktan ziyade açık kapılı birer oturma odası gibiydi. Sohbet muhabbet o biçim… Rakun Müzik sanatçısı Ayça Şen arkadaşlarını yalnız bırakmamış, hazır ve nazır bir şekilde oradaydı. Bunun yanı sıra Kargo’dan ayrıldıktan sonra Seattle’da yine Kargo’dan Serkan Çeliköz’le MaSKott adlı grupları üzerinde çalışan Koray Candemir de oradaydı. Ama gecenin olayı kesinlikle Ogün Sanlısoy’un oğlu Ozan’dı. O nasıl bir enerji, o nasıl bir sevimlilik… herkesi maymuna çevirmeyi bildi :) ve tabii herkesten büyük alkış topladı:)

EVET, ROCK MÜZİĞİ SEVİYORUZ

Konser alanına gittiğimde Karabüyü grubu sahnedeydi. Yeni yetenek olarak nitelendirebileceğimiz Karabüyü’nün sahne show’u, kostümleri ve performanslarıyla dinleyicilerden aldığı tepki görülmeye değerdi. Karabüyü sahneden indiğinde backstage’de üçnoktabir, coşmak ve coşturmak üzere hazır ve nazır bekliyordu. Üçnoktabir bir Hande Yener cover’ı olan ‘Romeo’, ‘Değişmem’, ‘Dediler Ki’ ve ‘Bahçe’ gibi parçalarıyla da çoşturmayı bildiler. Mor ve ötesi için heyecan doruğa çıkarken ‘Büyüdük Aniden’ ile yenilik sinyalleri veren Ogün Sanlısoy sahne aldı. Omuz üzerinde headbang yapan mı dersiniz, çığlık çığlığa şarkı söyleyenler mi… Ogün Sanlısoy kesinlikle eğlenmeyi ve eğlendirmeyi biliyor. Ve saatler 22:30’u gösterdiğinde mor ve ötesi sahnedeki yerini aldı ve unutulmaz bir konser için start’ı vermiş oldular. Koskoca Bostancı Gösteri Merkezin’i tamamen doluydu ve bütün eller havadaydı. Yeni albümlerinde yer alan parçaların yanı sıra eski albümlerindeki parçalara da yer veren mor ve ötesi bir kez daha Türkiye’deki sayılı büyük gruplardan olduğunu göstermiş oldu.



KARABÜYÜ

Dört kişiden oluşan Patlican’ın patlayanları Karabüyü +2 kişi ile Patlıcan sahnesindeydi. Gelin konseri ve gelecek programlarını bir de onlardan dinleyelim…

İleriki dönemlerdeki planlarınız neler?
Biz zaten bir bar grubu değiliz, amacımız da bu değil. Amacımız tamamen kendi müziğimizi hem görüntü olarak hem de ses olarak bir bütün içerisinde dinleyicilerle paylaşmak. Tabii bunun yolu önce albüm sonra da klipten geçiyor. Sonrasını göreceğiz.
Kostümleriniz cidden enteresan, nedir bunun çıkış noktası?
Sahneden sadece şarkı söyleyerek bir şey yapılamayacağını düşünüyoruz. Sadece kulağa değil göze de hitap etmemiz gerekiyor. Görsellik de önemli ve sahne bir tiyatro gibi olmalı başlangıç, gelişme ve bitiş.
Henüz basamakları tırmanma aşmasındasınız ama büyük adımlar da attınız sayılır. Tavsiyeniz var mı sizin gibi yeni yeteneklere?
Biz de 1 yıl öncesine kadar böyle değildik. Adım adım oluyor. Yarışmlara katıldık. Yarisfest’teki videomuzu Patlican’a gönderdik ve buradayız. Belki Patlican da başka şeylere vesile olacak. Zaman zaman olumsuzluklar yaşıyoruz ancak bulduklarımızı değerlendirmeye çalışıyoruz. Zor iş, özellikle para kazanmadan yapmak ama kabul etmiş durumdayız bunu. O yüzden bir yandan meslek sahibi olmak bir yandan da layıkıyla bu işi yapmak istiyoruz.
Son olarak söylemek istedikleriniz…
Ruhlarına ve bedenlerine sahip çıksınlar…


İpek ATCAN
Blue Jean - Nisan 2009